Aslına bakılırsa bu günlerde yaşadığımız hadiselerin temelini siyaset ve sosyoloji açısından da değerlendirmek, Cemaat’le ilgili kavramları ve durduğu yeri yeniden tanımlamak gerekir. Toplumlar şehirleşmeye başladığında Batı’da şu ifade kullanılmaya başlamıştır. “Şehir havası insanları serbest bırakır.”
 
İşte bu gün Hükümetle çatışır hala gelen Cemaat’in, artık kendi ifadeleriyle de teyidlenen “Cemiyet” aşamasına geçişi aslında bir tekâmülü gösterir. Ve bu demektir ki Cemaat bundan sonra yeni aşamalar hedeflemektedir. Tıpkı tarihsel ve toplumsal gerçeklerin önümüze sunduğu verilerde olduğu gibi. Bu kaçınılmaz bir durumdur.
 
Bana göre Cemaat te tıpkı diğer toplumlar gibi cemiyet hayatının getirdiği yabancılaşma, yalnızlık, resmi ilişki gibi doğal sonuçlarla karşı karşıyadır. Cemaat olarak baş edilemeyecek bu cemiyet sorunları, çok daha farklı bir yapılanma gerektir. Bu, belki de doğal bir zorlama olarak önlerine çıkmıştır.
 
Artık uluslararasılaşan, ekonomik olarak büyük sermayeleri yöneten bir yapının, cemaatten çok daha farklı bir işleyişe dönüşmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. İşte büyüyen bu yapının yeni ve farklı ihtiyaçları, artık öncekinden farklı davranmayı da gerektirmektedir. Belki de siyasi iradeyle olan çatışmanın temel dinamiklerini buradan okumak gerekir.  
 
Aslında bu aşamada telaffuz edilmese de Cemaat, zımnen hep siyasetin içinde olmuştur. Çünkü bunun başka bir örneğini diğer cemaatlerde görmek pek mümkün değildir. Bir cemaat lideri her güncel, siyasi-politik meseleyle ilgili bir mülahaza yapıp, mesaj gönderip ardında da “bizim siyasetle bir ilgimiz yok” diyemez. Desede bu sadece gerçeği yansıtmayan, insanları da ikna etmeyen bir beyan olarak kalır.
 
Bana göre Cemaat’in artık yeni ve daha açık bir politika belirlemesi gerekir. Çünkü artık mevcut durum, barındırdığı “doğal gerçeklikler” sebebiyle, gelinen durumu tanımlayamamaktadır.
 
Cemiyet olunmuşsa artık cemiyetin kurallarına göre davranmak ta kaçınılmaz olacaktır. Hatta belki de bir siyasi parti kurmanın zamanı dahi gelmiştir. Belli ki bir tekâmül izlenmektedir. Eğer böyleyse bunun bir sonraki aşamasını da planlayıp artık ortaya çıkılması gerekir. Zira Cemaat, bu dil ve bu yapıyla geldiği aşamayı yönetemez. Mevcut idarelerle çatışmaya devam eder. “Artık onunla olmadı biraz da bununla” demek sadece çatışmayı artırır. Bu çatışmalar da her seferinde, bir gurubun kazanması adına Türkiye’nin kaybetmesi olur.
 
Nitekim bu gün işte her bilgi sahibinin görebildiği tablo orta çıkmış olur. Bir kaybı önlemek için çıkılan yolda o kaybın bin katı kaybettirilmiş olur. Eğer oluşan bu yankı hesaplanmamış bir yankıysa çok acıdır; yok eğer hesaplandıysa yüz bin kere daha acıdır. Söylediğim şey “yolsuzlukların üzerine mutlaka gidilsin” den farklı bir şeydi ama onu da içinde fazlasıyla barındırır.      
 
Cemaat ve devlet idaresi neden mi çatışır? Birkaç örnek vereyim o zaman.
 
Çünkü cemaat iseniz hakkınızdan vaz geçmeyi, cemiyet iseniz hakkınızdan fazlasını istersiniz.
Cemaat iseniz daha samimi olur cemiyet iseniz resmileşirsiniz.
Cemaatte öbür dünya önde iken cemiyette dünyada önem kazanmaya başlar.
Cemaatte dayanışma esas iken cemiyette rekabet önem kazanır.
Cemaatte sabır tavsiye edilirken cemiyette hırslarda öne çıkar.
Cemaatte makamlar cennet içindir cemiyette dünyanın makamları da önem kazanır.
Cemaat daha sade bir yapı iken cemiyet çok daha farklı insanların da işin içinde olduğu karmaşık bir yapıdır.
 
Hülasa şudur. Artık Gülen Cemmaati, bir cemiyettir ve cemiyet gibi davranmak zorundadır. Aksi halde ya kendi yapısının farkında olmadığınız için ya da farkında olup da henüz zamanı gelmediğini düşündüğü için bu refleksi göstermiyor olabilir. Fakat bu zorunlu dönüşümün farkına bir an evvel varmaları gerekir. Aksi halde eski dil bu yeni gerçeği idare etmekten yoksun gibi görünüyor. Ve mevcut idarelerle çatışıyor.
 
Ulusal ve uluslararası boyutu olan bir Cemaat ister istemez varlığını sürdürmek adına mutlak bir diplomasi yürütüyor. Ve bu diplomaside de her zaman ulusal ve uluslararası dengeler aynı seyretmiyor. Nitekim Mavi Marmara hadisesi bu minvalde bir örnektir. Kabul edilen ilk ayrılık noktasıdır.