Ben ekonomist değilim; bunu bir kere en başından ifade edeyim.
Fakat ekonomist olmayışımız bugün yaşananların toplumsal yansımalarını hissetmeyeceğimiz anlamına gelmez. Karmaşık işlemlerin, birtakım formüllerin hesaplanma, bilimsel bir veri ortaya koyma işi elbette ekonomistlere ait.
Fakat ürün ortaya konulduktan sonra bunu artık herkes kendi birikimiyle değerlendirebilir.
Benimki de bu kabildendir. Mesela, Merkez Bankasının faiz artırım kararının hangi sebeplerle ortaya çıktığı ve muhtemel yansımaları konusunda, bizim de söyleyeceklerimiz olabilir.
Şunu bir kere mutlaka tespit edelim. Alınan bu karara itiraz eden, eleştirenlerin yine bu kararın “mecburen” alınmasına vesile olan cenaha aynı olduğu kesindir.
Ve yine sunu da mutlaka tespit edelim. Bu karara vesile olanların yaptığı eleştiriler, hem vicdana hem de ahlaka aykırıdır.
Özellikle faiz lobisinin ekmeğine yağ süren, ülkenin döviz ve faiz cinsinden borçlarını artıran bu zeminden, kimler ve ne şekilde yararlanacaklar/yararlandılar; bunu tahmin etmekte zor değil.
Bu artırıma, birilerinin acısına “Ohh!” deyip sonrada “timsah gözyaşı” dökenlerin tavrıyla yaklaşanlar; artık rahatlıkla kınanızı yakabilirsiniz!
“Gezi” ve sonrasında da “17 Aralık” derken, ekonomiden bir parça “kemik” koparmayı başardınız. Herhalde “salyalarınız” akmaya devam ediyor. Fakat şunu bilmelisiniz ki bu milletin önemli bir bölümü yapılmak istenenleri görmüştür. Bu geçici hevesinizin mutlaka kursağınızda kalacağını iyi bilmelisiniz.
Çeşitli senaryolarla, kirli ittifaklarla girilen seçim ortamının ardından “zafer” umanlar, bu ülkeye yaptıklarının mutlaka farkında olmalılar.
Hiçbir projeyi somut olarak ortaya koymadan sadece “çözeceğiz, yapacağız” diyenleri çok gördüğümüzü ifade etmeliyim.
Sadece “çamur at izi kalır” diyenler hezimetle çıktıkları son 7 seçimden de hiçbir ders çıkaramamışa benziyorlar. Hala aynı metotlarla kazanmayı umuyorlar.
Oysa Türkiye siyaseti tecrübe, istifade ettiği dev projelerle artık farklı bir boyuta geçmiştir.
Muhalefetin siyaset anlayışında değişen ise sade saldırının yöntemini ve dilini daha fazla sertleştirmek olmuştur.
Lokomotif olmak yerine sokak olaylarının ve bazı kalkışmaların arkasına düşmek ve onların zayıflattığı istikrardan “medet” ummak olmuştur.
Muhalefet şunu iyi bilmelidir; insanımız da onun beklentileri de çok değişti.
Üreteceğiniz politikalar, bu ülkenin istikrarına zarar veren istikametin dışında olmalı. “Yeter ki iktidar gitsin, ülke de kaybedecekse etsin!” demek, siyaset etiği açısından çok yanlıştır.