GÜNCEL

ŞEHİT AİLELERİNDEN “ÇÖZÜM SÜRECİ” NE TEPKİ

Abone Ol
Şehit Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (ŞADDER) Bayburt İl Başkanı Haluk Akkoyunlu ve beraberindeki Şehit yakınları ve gaziler “Çözüm Süreci” ne tepki gösterdiler.

       (ŞADDER) Bayburt İl Başkanı Haluk Akkoyunlu ve beraberindeki Şehit yakınları ve gaziler, hükümet tarafından sürdürülen çözüm sürecine ilişkin olarak, Dernek binasında bir basın toplantısı düzenleyerek çözüm sürecine tepkilerini dile getirdiler.

        Bayburt’a gelen Akil İnsanlar Heyeti Karadeniz Bölgesi Grubu heyeti hakkında da açıklamalarda bulunan Dernek Başkanı Akkoyunlu, kendisinin akil insanlar heyetinin toplantısına alınmadığını ancak ısrarı üzerine içeriye girebildiğini belirterek, “biz o toplantıyla alakalı sadece şu kadarını belirtelim. Çözüm süreci dedikleri bu sürecin ne yazık ki içini dolduramadılar kendileri dahi ne anlattıklarını bilmiyorlar, dolayısıyla biz ikna olmadık.” dedi.

       Daha ne istiyorsunuz, 3 aydır terör durdu, şehit gelmiyor. Derneğinizin duvarına bir şehit fotoğrafı daha mı asmak istiyorsunuz gibi söylemlerle itham edildiklerini vurgulayan Akkoyunlu konuşmasını şöyle sürdürdü;

“Biz ne dağlarda eli kanlı teröristleri ki, üzerlerinde askerimizin polisimizin o bölgede yaşayan masum kardeşlerimizin kanı olan katillerin canilerin, ne onların İmranlıdaki vatan haini bebek katillerini, neden onların siyasi uzantıları olan meclisteki BDP’lileri Kürt kardeşlerimizin temsilcileri olarak görmüyoruz. Bunun için onları muhatap almıyoruz” açıklamasını yapan Akkoyunlu;

         “Barış diyorlar, savaşta barışta ateşkeste iki devlet, iki ülke arasında yapılır. Bizim karşımızda bir devlet vardı da bizim mi haberimiz yoktu? Şeklinde konuştu.

             Akkoyunlu’nun konuşmasının ardından söz alan şehit yakınları ise haklarını helal etmediklerini ve apo ile karayılan arasında hiç bir fark olmadığını belirterek “bugün karayılanı affedenler bir iki yıl sonrada apoyu affedeceklerdir. Bunun için kesinlikle hakkımızı helal etmiyoruz” dediler. 1999 - 2000 yılları arasında Türkiyede sadece 55 şehit verildiğini ancak AKP hükümeti döneminde 960 şehit verildiğini de söylerine ekleyen şehit yakınları “biz mücadele ettiklerini zannediyorduk oysa bunlar pazarlık ediyormuşlar” dediler.

ŞADDER Başkanı H. Haluk Akkoyunlu basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

“Bilindiği üzere akil adamlar heyeti dün Bayburt’u ziyaret etmişlerdir. o toplantıya bizde gittik ancak ne yazık ki içeri alınmadık siz davetli değilsiniz dendi. biz, bu topluma açık bir meseledir çözüm sürecinden bahsediyoruz. Ben dernek başkanıyım 13 yıldan beri bu derneğin başkanlığını sürdürüyorum. Acaba o toplantıda neler konuşulacak bunu merak ediyorum, bunları şehit ailelerimizle, gazilerimizle paylaşmam gerekiyor ısrarı üzerine bu mesajımız içeride grup başkanına iletildi ve onun kabulü üzerine toplantıya dahil edildim. biz o toplantıyla alakalı sadece şu kadarını belirtelim. çözüm süreci dedikleri bu sürecin ne yazık ki içini dolduramadılar, kendileri dahi ne anlattıklarını bilmiyorlar, dolayısıyla biz ikna olmadık. Düşüncelerimizi orada gündeme getirdik.

 

Eğer çözüm süreci denen bu süreçte konu İslam kardeşliği olarak ele alınmaktaysa, Burada Cenabı Allah C.C. Ayeti kerimesi var. Cenab- ı Allah Muhammed Suresinin 35. Ayet-i Kerime’sinde şöyle buyuruyor; Sakın gevşemeyin ve üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir o sizin amellerinizi eksiltmeyecektir. Şimdi bu Ayeti Kerimenin Diyanet İşleri Başkanlığınca yayınan tefsirinde şöyle diyor; burada müminler barış istemekten men edilmiyorlar. Ancak üstün durumdayken veya Mümin olmak üstün ve şerefli olmayı da ihtiva ettiği için, zaaf ve gevşeklik gösterip düşmandan önce barış istemeleri uygun bulunmuyor. Neden bulunmuyor? Çünkü böyle bir davranışın, bu manadaki bir barışın müminleri barış, adalet ve din özgürlüğünün hâkim olduğu bir dünya düzenin sağlama amaçlarına ulaştırmayacağına işaret ediliyor.

Konu eğer islam kardeşliği adına ele alınacaksa ki, bütün temennimiz bu, ancak Müminler kardeştirler. Dağdaki eşkıya askerimizi polisimizi o bölgedeki masum kürt kardeşlerimizi, kundaktaki günahsız yavrularımızı katledenler bizim kardeşlerimiz olamazlar. Barış diyorlar, savaşta barışta ateşkeste iki devlet, iki ülke arasında yapılır. Bizim karşımızda bir devlet vardı da bizim mi haberimiz yoktu. Şimdi doğru kelimeyi doğru cümlede doğru zamanda kullanmamız gerekiyor. Biz bu süreci neden desteklemiyoruz? Biz ne dağlarda eli kanlı teröristleri ki, üzerlerinde askerimizin polisimizin o bölgede yaşayan masum kardeşlerimizin kanı olan katillerin canilerin, ne onların imralı’daki vatan haini bebek katillerini, nede onların siyasi uzantıları olan meclisteki BDP’lileri kürt kardeşlerimizin temsilcileri olarak görmüyoruz. Bunun için onları muhattap almıyoruz. Neden görmüyoruz? Eğer böyle görürsek o zaman bütün Kürt kardeşlerimizi terörist olarak kabul etmiş oluruz. Her Kürt terörist midir? Asla değildir. Şimdi teröristle Kürt’ü birbirinden ayıralım Müslüman Kürt bizim kardeşimizdir. Bin yıldır beraber yaşıyoruz bu ülkede. Üstad ne diyor? Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez. Çanakkale’de yürekler toplu vurmuştur. Bizim ecdadımız bize esareti dayatmaya çalışanlara çok iyi bir cevap vermiştir, destan yazarak. Hem de en yorgun düştüğü bir anda.

Analar ağlamasın. Şimdi bir yanda evladını askere gönderirken adeta vatanına kurban olsun diye saçına kına yakan kınalı Hasan’ların anası var. Diğer yanda da nevruzlarda başına bağladıkları paçavralarla zılgıt çeken teröristlerin anası var. Analık noktasında ikisi de anadır. Ama biz inanıyoruz ki bir ana, “oğul, sana sütümü helal etmem oğul, ekmeğini yediğin suyunu içtiğin vatanına yan bakma oğul, benim Mehmedimi, benim polisimi öldürme, kurşun atma oğul.

Ana, eğer ben dağa çıkmazsam onlara dâhil olmazsam sizin hepinizi gelip öldürecekler. Bak tehdit ediyorlar. Öldürsünler oğul bu vatana bizim canımız kurban olsun oğul. Eğer o dağa çıkarsan sana sütümü helal etmem oğul.”  desin bakalım bir ana hangi evlat dağa çıkacakmış.

Ama bu böyle değil biz olaya hep duygusal açıdan yaklaşıyoruz millet olarak oysa olay hiç de öyle değil. Bakınız, daha ne istiyorsunuz 3 aydır terör durdu şehit gelmiyor. Derneğinizin duvarına bir şehit fotoğrafı daha mı asmak istiyorsunuz gibi akıl almaz bir şekilde itham ediliyoruz. Bu sürece karşı çıkanlar kimlerse sanki barışa karşıymış gibi, Kürtlere karşıymış gibi algılanıyoruz. Sapla saban adeta bir birine karıştırılmış ve toplumun adeta kafası karıştırılmış bir durumda. Çözüm süreci denilen bu süreçte gelinen nokta, evet bu süreç aileleri bölmüştür, sivil toplum örgütlerini bölmüştür, bu süreç sinema sanatçılarını bölmüştür, yazarları bölmüştür, siyaseti bölmüştür.

 

Bizim sayın başbakanımızın terörü bitirme noktasındaki samimiyetinden asla kuşkumuz yoktur. Ancak sayın başbakanımızın yanındaki siyasilerimiz bazen kantarın topuzunu kaçırmaktadır. Örneğin, “terörü herhalde gidip teröristin başıyla görüşeceğiz. Sultan Ahmet Camisinin İmamıyla görüşecek değiliz ya” veya “bende olsam bende dağa çıkardım” şeklindeki söylemler bu süreci iyice zora sokmuştur. Bence asıl susması gereken onlardır. Bize göre Sayın Başbakanımızın daha önce yaptığı çıkış doğrudur. Dağlardaki teröristin BDP’lilerle sarmaş dolaş olduğu o fotoğraf basına servis edildiği zaman millet olarak ayağa kalktık. Sayın Başbakanımız meclis açılır açılmaz bunların dokunulmazlığı kaldırılacak demişti. Çok umutlanmıştık. Sayın cumhurbaşkanımız bu noktada sayın başbakanımızı uyarmıştı; “dikkat edelim 1994 yılındaki DEP’lilerin olayına dönmesin bu olay.”

Sayın başbakanımız cumhurbaşkanımıza cevaben, “1994 yılında değiliz 2012 yılındayız şartlar aynı değildir. Biz bunları affedersek bizi bu halk affetmez bizi Allah’ta affetmez.”

Biz bu açıklamalardan umutlanmıştık ancak bunları konuştuğumuz,  idamın tartışıldığı, dokunulmazlıkların konuşulduğu bir anda kendimizi İmralının kapısında nasıl bulduk, dağlardaki yılanların çıyanların önünde nasıl bulduk bunu anlamış değiliz.

Bakınız İzmir’de bir miting yapılmış yer gök kırmızı beyaz. Oraya siyasi düşüncesi olanda olmayanda, o partinin düşüncesinde olanda olmayanda herkes bayrağını almış ve o meydana koşmuştur. İzmir adeta kırmızı beyaza belenmiştir. Ama biz bunu hiçbir basında, medyada göremedik. Oysa kandildeki yılanların çıyanların yapmış oldukları toplantıda dünya basını oraya hücum etti adeta. Basın mensupları bugün bir yere gittiklerinde arama yapıldığında ben basın mensubuyum diyerek tepki gösteriyorlar. Ama orda arama yapıldı ve kandile öyle çıkarıldılar.

Biraz önce teröre sadece silahlı terör olarak bakarsak konuya eksik bakarız dedik. Yani daha ne istiyorsunuz 3 aydır şehit haberi gelmiyor şeklindeki ithamlarla bize cevap veriyorlar. Evet, ne yazık ki gelinen bu süreç pkk terör örgütünün siyasallaştırma sürecidir. Ve bu süreç tamamlanmıştır. Bu terör örgütünün siyasi kanadı görevini şimdilik tamamlamıştır. Ve malum yerde konuşlanacak orada her geçen gün palazlanacak büyüyecek ve Türkiye Cumhuriyetinin birliğini bütünlüğünü yine tehdit ederek orda bekleyecektir. Peki şu anda devrede olan nedir? Devrede olan silahsız terördür. Hiç düşünüyor musunuz her kanalda yarışma programları var ve bu programlar reyting rekoru kırıyor. Neden biliyor musunuz? Okumayalım diye düşünmeyelim diye. Ekran esareti. Bu memlekette olmayan bir sorunu varmış gibi göstererek Kürdistan sorununu yıllarca Kürt sorunu diye televizyonda tartıştırdılar. Eğer bu memlekette Kürt sorunu vardır diyen varsa sayın başbakanımızın yanına baksınlar. Kürt kökenli başbakan yardımcısı görecekler, milletvekilleri görecekler, kabinesinde Kürt kökenli bakanlar görecekler, Kürt kardeşlerimizi burada bir azınlık gibi göstermeye çalışanlara şunu söylüyoruz. Biz Kürt kardeşlerimizle el ele vermişiz bu ülkeyi beraber yönetiyoruz.

Geçenlerde bir açık oturum programında eski kültür bakanı Sayın Fikri Sağlar aynen şunu söylüyor diyorlar ki evet milletvekili olduk bakan olduk başbakan olduk hatta cumhurbaşkanı bile olduk ama Kürt olamadık. Bu söylem ayrı bir bayrak ayrı bir devlet söylemidir. Zaten BDP’liler alenen aşikâr bir şekilde diyorlar bizim dümdüz bir yolumuz var oda Kürdistan diyorlar.

Bizim Türk olmamamız bu memlekette kanunlar önünde bize üstünlük sağlamadığı gibi Allah indinde de bize üstünlük sağlamaz. Üstünlük takvadadır. Takva Allah’ın emirlerine uymak yasakladıklarından kaçmaktır. Allah’ın ipine sarılmaktır, Allah’ın dinine hizmet etmektir takva. Bizim ecdadımız İslam la şereflendikleri günden beri bin yıldır İslam’a hizmet eden bir kavim değil mi?

 

Kavmini sevmek imandandır. Cenabı Allah C.C. isteseydi bütün insanlığı tek bir kavim olarak yaratırdı. Ne buyuruyor; ben sizleri kavim kavim yarattım ki birbirinizle tanışasınız kaynaşasınız diye hizmette yarışasınız diye.

Şimdi Türk’üz demeye korkar olduk adeta. Milli Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy, “Ebediyen sana yok! Irkıma yok izmihlal! İzmihlal, yıkılmak çökmek demektir. Akif bunu söylerken acaba ırkçılık mı yapmıştır ya da Arnavut ırkından mı bahsetmiştir.

Tüm bu yaşananların ışığında gelinen noktada bizim kanaatimizce akıl tutulması yaşanmaktadır. Sonuç itibariyle diyelim ki hükümetimiz İmralı görüşmelerinde bu kandil görüşmelerinde istediği sonucu elde etti. Türkiye’yi uzun zamandan beri meşgul eden bu terör bitti yerini huzura ve refaha bıraktı. Peki, akabinde dilimizi tanıdınız toprağımızı da tanıyacaksınız. İki dilli iki milletli anayasa yapacaksınız. Yine Türkiye’de yaşayan ve kendini Türk hissetmeyen diğer vatandaşlarımız, onlara verdin bende isterim derse, silahı alır dağa çıkarsa ne yapacaksınız.

         Bakın devlet şunu söyleyebilir, madem pişmanlık duyuyorsunuz, teslim olmak istiyorsunuz o zaman ben devlet olarak seni silahınla beraber teslim alacağım, silahını balistiğe göndereceğim, bu silahla işlediğin suçlardan seni yargılayacağım, seni cezalandıracağım, seni hapse atacağım. Ama eğer ben devlet olarak senin ileride suç işlemeyeceğine kanaat getirirsem, tüm bu yaptığın eylemlerden vicdanen rahatsızlık duyduğuna kanaat getirirsem. Sana af getireceğim. Bunu diyebilirsin devlet olarak ama şunu söyleyemezsin, silahlarınızı gömün ve gidin. Nereye gömüyorlar silahlarını ve nereye gidiyorlar”