KÜLTÜR

Bamsı Beyrek (bey böyrek) hikayesi

Dede Korkut Hikayelerinde anlatılan Kahraman, Bamsı Beyrek’in hikayesi.

Abone Ol

Bamsı Beyrek

(Bamsı Beyrek) Dede Korkut hikayelerinde, Türk, Azerbaycan ve bazı Altay bölgesinde anlatılan ve Bayburt Duduzar Mevkiinde olduğu belirtilen Türk kahramandır.

Bamsı Beyrek,Bey Böyrek, Bay Bura, Bey Birye, Beğ Beyreg, Bey Beyrek, Bay Börek, Bağ Böğrek gibi isimlerde de bilinmektedir. Atının ismi Dengiboz veya Bengibozdur.

Bayburt’un 2 km. doğusunda bulunan Erenli köyünün batısında , şehirden bakıldığında görülen bir tepe üzerindeki yapı Dede Korkut Hikayelerinde geçen en önemli kişilerden biri olan Bamsı Böyrek’e aittir .

Halk arasında ziyaret olarak da bilinen bu mezar ve sonradan ilave edilen dikdörtgen şeklinde bir taş binadan oluşmaktadır.

HİKAYE

Bir gün Bayındır Han’ın düzenlediği bir davette, Bay Bora Bey huzura çıkıp Oğuz yiğitlerini gördüğünde derin bir iç çeker ve gözyaşlarına boğulur. Neden ağladığını soranlara “Bir gün öyle bir hâle düşerim ki; ölürüm, yerimde yurdumda kimse kalmaz” diye yanıt verir.

Bunun üzerine Oğuz beyleri Yüce Tanrı’ya dua ederek Bay Bora Bey’e bir oğul nasip etmesi için yakarırlar.

Davette bulunan Bay Bican (Pay Biçen Beg ya da Melik) de söz alarak şöyle der: “Eğer Yüce Tanrı bana bir kız nasip ederse, o kız Bay Bora Bey’in oğluna beşik kertmesi ve sözlüsü olsun.” Oğuz beylerinin duaları kabul olur. Yüce Tanrı, Bay Bora Bey’e bir oğul verir; adı Bamsı Beyrek konur.

Aynı şekilde Bay Bican’ın da bir kızı dünyaya gelir ve ona Banı Çiçek adını verirler. Ancak Bay Bora Bey’in yurdu ile Bay Bican’ın yurdu birbirinden oldukça uzak olduğu için Bamsı Beyrek ile Banı Çiçek görüşemez hatta birbirlerini tanımazlar.

Zaman hızla geçer, yıllar su gibi akar.

Bir gün Bamsı Beyrek avlanırken bir geyiğin peşine düşer ve geyiği kırmızı renkli bir otağın önünde avlar. Otağın içindekiler, geyiği paylaşmak isterler.

Bamsı Beyrek ise “Ben bey oğlu beyim; geyiğin tamamı sizin olsun” diyerek geyiği onlara bağışlar. Bu sırada otağın kime ait olduğunu merak eder ve öğrenir ki otağın sahibi Banı Çiçek’tir. Bunun üzerine Banı Çiçek’le görüşmek ister.

Ancak otağdan çıkan kişi, kendisini Banı Çiçek’in dadısı olarak tanıtır ve şöyle der: “Eğer beni at yarışında, ok atışında ve güreşte yenersen Banı Çiçek seninle görüşmeyi kabul eder.” Yarış başlar; Bamsı Beyrek’in atı dadının atını geçer, oku dadının okunu geride bırakır.

Güreş sırasında ise zorlanır ama son anda kızın memesini kavrayınca irkilir ve kızı yere serer. Bunun üzerine kız gerçeği açıklar: “Ben aslında Banı Çiçek’im.” İkili birbirine âşık olur ve sevişirler.

Beyrek, kızı üç kere öper ve onun kulağını ısırır, ardından parmağındaki altın yüzüğü Banı Çiçek’in parmağına takarak kendi aralarında nişan yapar.

Eve dönen Bamsı Beyrek ailesine artık evlenmek istediğini söyler. Evleneceği kızın özelliklerini anlatınca ailesi, onun Banı Çiçek olduğunu hemen anlar. Kızı istemek için Dede Korkut’u gönderirler.

Dede Korkut, Banı Çiçek’in kardeşi Deli Karçar’ın şartlarını yerine getirir ve düğün hazırlıkları başlar. Beyrek, okunu atarak oku nereye düşerse gerdek otağını oraya diker. Düğünde 40 yiğidiyle eğlence düzenler.

Tam bu sırada kâfirin bir casusu, Bayburt Hisarı’nın beyi Badasar Melik’e şöyle haber verir: “Ey sultanım, ne oturuyorsun? Pay Biçen Beg kızını sana vermeyeceğini söyledi ve onu Beyrek’e verdi. Bu gece onunla gerdeğe girecek.” Bu haber üzerine Badasar Melik, yanında 700 kâfirle gelip Beyrek’in ap-alaca otağını basar, naibini öldürür ve 39 yiğidiyle birlikte Beyrek’i esir alarak Bayburt Hisarı’na götürür.

Tan yeri ağardığında, Bamsı Beyrek’in naibinin öldüğü ve 39 yiğidiyle birlikte ortadan kaybolduğu anlaşılır. Beyrek’in annesi, babası, yedi kız kardeşi, Banı Çiçek ve Kalın Oğuz beyleri, yas işareti olarak ağ giysilerini çıkarıp karalar giyerler. Ancak ne Bamsı Beyrek’ten ne de diğer yiğitlerden haber alınamaz. Böylece tam 16 yıl geçer.

Bir gün Banı Çiçek’in kardeşi Deli Karçar, "Bamsı Beyrek’in öldüğünü ispat edene kız kardeşim Banı Çiçek’i vereceğim" diye meydan okur. Bunun üzerine Yalancıoğlu Yaltaçuk, Beyrek’in kendisinde bulunan ancak hiç giymediği bir gömleğini kanla lekeleyip getirir ve "Bamsı Beyrek’i Kara Dervend’de öldürmüşler" der. Banı Çiçek, kendisinin diktiği gömleği hemen tanır.

Böylece Kalın Oğuz beyleri, Bamsı Beyrek’ten artık ümit kesilir. Bu sırada, Yalancıoğlu Yaltaçuk nişanını duyurur ve düğün tarihini kararlaştırır. O sırada, yıllar önce Beyrek’e hediyeler veren tüccarlar, Bayburt Kalesi’ne, Badasar’ın yanına gelir. Kalenin sahibi kâfirin bayram günü kutlanmaktadır ve Beyrek kopuz çalarak vakit geçirmektedir. Tüccarları görüp tanır, ardından kopuz çalarak Oğuz yurdundan ne haberle geldiklerini sorar.

Tüccarlar da kopuz çalıp Beyrek’in sorularını cevaplar. Banı Çiçek’in Yalancıoğlu Yaltaçuk ile evlenmek üzere olduğunu söylediklerinde, Beyrek derin bir üzüntüye kapılır. Bayburt Kalesi’nin beyi Badasar Melik’in genç bir kızı vardır. Her gün Beyrek’i görmeye gelen bu kız, o gün Beyrek’i üzgün görünce bunun sebebini öğrenmek ister ve Beyrek durumu ona anlatır. Kız, Bamsı Beyrek’e âşık olduğu için ona yardım etmeyi önerir ve şöyle der: "Eğer seni urganla bu kaleden aşağıya indirirsem, sağ salim baban ile annenin yanına varırsan, buraya dönüp beni helallığa alır mısın?" Beyrek de yemin eder:

"Geri döner de seni almazsam, kılıcıma doğranayım, okuma sancılanayım, ekmek gibi bölüneyim, toprak gibi savrulayım!"

Genç kız hemen urgan getirip Beyrek’i kaleden aşağıya indirir.

Beyrek kara toprağa ayak basar basmaz kâfirin at sürüsüne yönelir ve kendi boz aygırını bulur. Atına binip kâfire meydan okur ve emanet ettiği 39 yiğidini kurtardıktan sonra Oğuz yurduna doğru yola koyulur.

Beyrek, Oğuz boyuna varır ve düğüne gitmekte olan bir ozana rastlar. Ozanın kopuzunu ödünç ister ve karşılığında boz aygırını ona rehin bırakır.

Evlerinin önündeki pınardan su almaya gelen küçük kız kardeşinin "Ağam Beyrek!" diyerek ağladığını görür. Küçük kardeşi Beyrek'in nerede olduğunu sorar. Oradan ayrılır ve büyük kız kardeşlerinin yanına gider. Onlardan yemek ister, verilen yemekle karnını doyurur. Düğünde giymek için bir kaftan talep eder, ancak büyük ablaları ona Beyrek'in kaftanlarından birini verirler. Kızlar Beyrek'e benzediği fark edince, Beyrek kaftanı geri verir ve yolda bulduğu bir deve çulunu delip giyerek kendini deliliğe bırakır.

Düğün yerine vardığında, Oğuz beylerinin güveyin yüzüğüne ok attığını görür. Kendisi de ok atmak ister; ancak Yalancıoğlu Yaltaçuk'un yayı elinde kırılır. Bunun üzerine, kimsenin kuramadığı Beyrek'in yayını getirirler. Beyrek yayı gördüğü anda 39 yoldaşını anarak ağlamaya başlar ve yay ile konuşur. Ardından yayı kurar ve okunu fırlatarak güveyin yüzüğünü parçalar. Bu olay üzerine Kazan Bey onu yanına çağırır ve "Benden ne dilersin?" diye sorar. Beyrek, ziyafet sofrasına oturmak istediğini dile getirir. Kazan Bey ise, "Bugünkü beyliğim bu deli ozanındır. Bırakın nereye giderse gitsin, ne isterse yapsın" der.

Beyrek karnını doyurduktan sonra kazanları devirerek düğün yemeklerini yerlere döker. Kadınların yanına gidip “Ben kopuz çalayım, ere varan kız da kalkıp oynasın” der. Önce Banı Çiçek yerine Kısırca Yenge kalkar ve oynamaya başlar. Beyrek, Kısırca Yenge'nin ayıplarını tek tek dile getirir ve tekrar “Ere varan kız oynasın” der.

Bu kez Boğazca Fatma kalkar ve oynamaya başlar; Beyrek, onun da ayıplarını saymaktan geri durmaz. Sonunda Banı Çiçek kırmızı kaftanını giyip altın yüzüklü elini gizleyerek oynamaya başlar. Beyrek ise şöyle der: “Kızıl altun getirin han kızına parmak yonun / Ağ gümüş getirin han kızına tırnak yonun / Ayıplıca han kızı ere varmak ayıp olur.” Bu sözler üzerine Banı Çiçek yenini bileğine kadar sıyırır ve Beyrek, Banı Çiçek'e verdiği altın nişan yüzüğünü görür; yüzüğü ondan geri ister.

Banı Çiçek ise “Bu altın yüzüğün birçok nişanı vardır” diyerek yüzüğün nişanlarını sorar. Beyrek o nişanları tek tek açıklar ve Banı Çiçek kopuz çalan ozanın Bamsı Beyrek olduğunu anlar. Bunun üzerine Beyrek'in ayağına kapanır. Banı Çiçek'in dayeleri, Bamsı Beyrek'e bir kaftan giydirip onu hazırlayıp donatırlar. Banı Çiçek ise kayın anası ve kayın babasının yanına gider, Bamsı Beyrek’in döndüğünü müjdeler.

Yalancıoğlu Yaltaçuk, Beyrek’in korkusundan Tana sazlığına saklanır. Ancak Beyrek, sazlığı ateşe verir. Bunun üzerine Yalancıoğlu Yaltaçuk, Beyrek’in ayağına kapanarak onu affetmesi için yalvarır ve Beyrek sonunda onu affeder. Kazan Bey, "Gel, düğününü yapalım, muradına eriş" dediğinde Beyrek, "39 yoldaşımı kurtarmadan ve hisarı ele geçirmeden muradıma eremem" diye karşılık verir. Bunun ardından Oğuz beyleri atlarına binerek Bayburt Hisarı’na giderler. Büyük bir mücadele sonucu düşmanı yenerek hisarı ele geçirirler.

Kâfir keşişleri öldürür, kiliseyi mescid olarak yeniden düzenlerler. Ezan okutur, hutbe verirler. Bayındır Han’a beşte bir oranında zafer payı ayırarak kuşun alıcısını, kumaşın dokusunu ve kızın güzelliğini takdim ederler. Hikâye şu şekilde sona erer: Bay Bora Beğ’in oğlu Beyrek, melikin kızını alır ve ak evine, ak otağına geri döner. Ardından düğün başlar.