Muzaffer Başkayanın yayınladığı Raporu ,İl olma serüveninde,Tarihe ışık tutması adına:

1927 yılına kadar Erzurum’un ilçesi olan Bayburt, 1927'de Gümüşhane iline bağlanmıştır. Fakat bu karar bazı tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Zira Gümüşhane Milletvekili Ahmet Kemal Varınca tarafından kaleme alınan rapora bakıldığında bu kararın pek de isabetli olmadığı görülmektedir. Aslen Bayburtlu olan Ahmet Kemal Varınca tarafından hazırlanan ve Bayburt Belediye Başkanı Mehmet Oltulu vasıtasıyla kamuoyuna açıklanan rapor ilk defa 1948 yılında Trabzon’da neşredilen Yeniyol Gazetesi’nde yayınlanmıştır.

Uzun bir yazı dizisi halinde getirilen ve “Bayburt İl Olmalı” adını taşıyan rapor kendi içinde 6 bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde Gümüşhane’nin mevcut durumu, ikinci bölümünde teşkil edilmesi düşünülen “Yeni Gümüşhane İli” hakkında bilgiler verilmiştir. Üçüncü bölümünde “Bayburt şehri ile Gümüşhane Kasabası’nın mukayese” edildiği raporun dördüncü bölümünde Bayburt’un il merkezi olmasının önünde hiçbir yasal engelin olmadığı çeşitli örneklerle ortaya konulmuştur. Adı geçen raporun beş ve altıncı kısımlarında Bayburt’un il olmasının şehre ve bölgeye ne gibi faydalar getireceği ifade edilmiştir.

Genel olarak Bayburt’un il olması için gereken özelliklere sahip olduğu vurgusunun öne çıkarıldığı raporda aynı zamanda Cumhuriyetin ilk yıllarında Bayburt’un genel durumu hakkında bilgiler verilmiştir. Zira adı geçen raporun üçüncü bölümü olan “Bayburt şehri ile Gümüşhane Kasabası’nın bir mukayesesi” adlı kısımda Bayburt’un sosyo-ekonomik durumu oldukça ayrıntılı bir şekilde izah edilmiştir. 

Gümüşhane Milletvekili Ahmet Kemal Varınca tarafından hazırlanan “Bayburt İl Olmalı” başlıklı raporun ele alındığı bu bildiri, söz konusu rapor, Bayburt’u konu edinen arşiv belgeleri, yerel gazeteler ve çeşitli kaynak eserlerin yardımıyla hazırlanmıştır.

İŞTE O RAPOR

Anadolu’da en eski yerleşim yerlerinden biri olan Bayburt’un adı, Ortaçağ Ermeni kaynaklarında Payberd, Bizans kaynaklarında Payber, Bayberd, Marco Polo Seyahatnamesinde Baiburt, Arap kaynaklarında Bâbirt, Anadolu Selçuklu hükümdarı II. Mesud adına basılan sikkelerde Baypırt, Akkoyunlu tarihlerinden bahseden eserlerde Papirt şeklinde geçmektedir. Kelimenin son hecesi bedrin yüksek kale anlamına geldiği bilinmekle beraber ilk hecesine bir mana verilememiştir.

Bayburt, Türklerin Anadolu’da ilk yerleştikleri yerlerden biridir. Zira Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’e bağlı kuvvetler 1054’te Bayburt’u almış, ancak bu fetih kısa sürmüş ve Bayburt ancak 1071 Malazgirt Zaferinden sonra tam olarak fethedilip bir Türk vatanı olmuştur. 1230 yılında Yassı-Çemen Savaşı sonunda bütün Erzurum havalisi Anadolu Selçukluların eline geçerken  Bayburt da bir Selçuklu toprağı haline gelmiştir. Moğol saldırıları sonrasında Eretna Beyliği ve daha sonra Akkoyunluların eline geçen Bayburt, Otlukbeli Savaşı sonrası Osmanlı hâkimiyetine girmişse de Akkoyunlu etkisi tam olarak kırılamamış ve Bayburt 1501 yılında Safevi Devleti’nin eline geçmiştir. Çaldıran Seferi sırasında 1514 yılında kesin olarak Türk hâkimiyetine giren Bayburt, fethedildikten hemen sonra Erzincan ile birlikte sancak merkezi statüsü kazanmıştır.

Osmanlı idaresinde Bayburt, doğu sınırına yakın bir kale-şehir olarak stratejik önemini bir süre korudu. 1553'te Şah Tahmasb'ın akınlarına maruz kalan şehir, XIX. Yüzyıla kadar önemli bir olaya şahit olmadı. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rus birliklerinin işgaline uğrayan Bayburt, 1878 ve 1916'da da Ruslar tarafından işgal edilmiş ve bu işgaller sırasında geniş ölçüde tahrip edilmiştir. 

Doksan Üç Harbi adıyla bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Bayburt “sancak” yapılmış ve yaklaşık on yıl sancak olarak idari taksimatta yer almıştır. 1888’de Bayburt Sancağı kaldırılmış ve Bayburt  birinci sınıf bir kaza olarak Erzurum'a bağlanmıştır.  Cumhuriyet dönemine gelindiğinde Erzurum’un bir ilçesi olan Bayburt, 1927 yılında Gümüşhane’ye bağlanmış, 1989’da ise il olmuştur.

Ahmet Kemal Varınca ve Bayburt’un İl Olması Meselesi

Çalışmamızın temelini oluşturan raporu hazırlayan Ahmet Kemal Bey, 1887 yılında Bayburt’ta dünyaya gelmiş, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdikten sonra Anadolu’nun çeşitli kasabalarında kaymakamlık görevinde bulunmuştur. Ahmet Kemal Bey, Petrol Benzin İhsaiyat Memurluğu, İhsaiyat Teftiş Heyeti ve Depolar Memurluğu, İktisat Vekâleti Mevad-ı Müştemile Tetkik ve Teftiş Dairesi Müfettişliği, İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları Ticaret Anonim Şirketi Merkez Satış Şefliği, Dâhiliye Vekâleti Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Şube Müdür Yardımcılığı, Dâhiliye Vekâleti Levazım Müdürlüğü, Mahalli İdare Genel Müdürlüğü Köycülük Şubesi Müdürlüğü görevlerini yürütmüştür.  VIII Dönem TBMM’de CHP Gümüşhane Milletvekili olarak görev yapan Ahmet Kemal Bey, IX dönem TBMM’de ise DP milletvekili olarak yer almıştır.  Milletvekilliği sırasında memleketi olan Bayburt’un, Gümüşhane’ye bağlanmasına anlam veremeyen Varınca, bu kararın ne kadar yanlış olduğunu ortaya koymak için uzun bir rapor hazırlamış ve gerekli birimlere göndermiştir. Basın yayın organlarına da dağıtılan rapor, bu kapsamda 1948 yılında Trabzon’da yayın yapan Yeniyol Gazetesi’nde de yayınlanmıştır. Ahmet Kemal Bey’in raporu haricinde yine bu dönemde Trabzon basınında, Bayburt’un il olması gerektiği yönünde yazılar yer almıştır. Bunlardan en dikkat çekeni Yeniyol Gazetesi yazarlarından Şevket Çulha’nın kaleme aldığı “Bayburt’un İl Merkezliği” adlı köşe yazısıdır. Söz konusu yazıda Bayburt’un vilayet olması yolunda yapılan çalışmaların son günlerde hızlandığı, Bayburtluların bu işe dört elle sarıldığı ve yeniden beyannameler bastırdığı ve bunları milletvekillerine, hükumet erkânına ve bütün hemşerilerine gönderdikleri ifade edilmiştir. Çulha’ya göre, Bayburt’un il merkezi olması meselesi yeni bir şey değildi. Zira Cumhuriyetin ilanından sonra iş başına gelen Cumhuriyet Hükümetlerine, Bayburtluların hemen hemen yaptıkları ilk müracaat ve sundukları ilk dilek, ilçelerinin valilik olması yönündeydi. Bu talep yetkililerce pek kabul görmese de aradan geçen yıllar Bayburtluların azim ve ısrarlarını söndürememiş,  tersine daha çok şiddetlendirmişti. Şevket Çulha’ya göre, Bayburt’un il olması sadece Bayburt değil, bölge için de bir kazançtı. Zira Ordu ve Giresun arasındaki rekabetten Karadeniz kıyıları kazançlı çıkmışsa Bayburt ve Gümüşhane için de aynı durum geçerliydi. Çulha sözlerine şu şekilde devam etmiştir:

“Gerçekten tarafsız bir görüşle Bayburt’un tarihi, coğrafi, ekonomik ve ticari durumu göz önünde tutulacak olursa, buranın birçok yerlerden önce valilik olmaya hak kazandığı derhal teslim edilir.

Bayburt’ta 10 bine yakın nüfus, oldukça ihtiyaçları karşılanmış, beledi yönden eksikleri tamamlanmış bayındır bir şehirde yaşamaktadır. 

Verimli bir ovanın ortasında üstün bir coğrafya imtiyazına sahip olan, toprak ve hayvan mahsulleriyle, ticaretiyle de çevrenin zahire ambarı sayılan bu ilçenin, il merkezi olabilecek şartları sinesinde çoktan toplamış olduğuna şüphe yoktur. Buna rağmen Bayburtluların istekleri geç kalmış ve yapılamamışsa bunda kadro mülahazası, mali imkânsızlıklar ve uygunsuz şartlar gibi önemli sebepler aramak gerekir.

Bununla beraber, Bayburt’un tarihi denilebilecek kadar eskiyen ve uzun yıllardan beri devam ede gelen dileğinin müsait bir devreye çattığına dalalet eden işaretler de yok değildir.

Birçok bucakların ilçe olduğu şu sıralarda Bayburt’un ve nüfusları 30 bine yaklaşan Adapazarı, Tarsus gibi yerlerin il merkezi olmaları etrafında çalışıldığını duymaktayız.”

Şevket Çulha’nın verdiği bilgilere bakılırsa Hükumet, 1947 yılı içinde bazı ilçelerin il yapılması için hazırlık yapıyordu. Büyük bir olasılıkla Ahmet Kemal Bey de “Bayburt İl Olmalı” adını taşıyan raporu bu dönemde kaleme almıştı. Söz konusu rapor 6 bölüm ve bir de özet kısmından oluşmaktadır. Bu bölümler şu şekilde sıralanmıştır:

Bugünkü Gümüşhane ilinin fiziki ve idari coğrafyası ve teşkilat tarihçesi

Yeni Gümüşhane iline İspir İlçesi’nin ilhakı ve merkezinin Bayburt’a nakli suretiyle teşkili

a) İspir’in ilhakı ve merkezin Bayburt’a naklinin zaruri olduğu

b) Kelkit ve Şiran İlçeleri halkının bu yeni teşkilattan edinecekleri faideler

c) Bayburt İlçesi’ne bağlı Pulur ve Hart Bucaklarının ilçe haline getirilmesi meselesi

d) Bayburt’un il merkezi yapılmasının gerek Gümüşhane Kasabası’na ve gerek ilçesine bir zararı dokunmayacağı

e) Bu arada il sınırları üzerinde bir takım rötuşların da yapılabileceği

f) İlin kendi ilçelerinin sınırları üzerinde de bir takım tashihlerin yapılması lüzumu

3. Bayburt şehri ile Gümüşhane Kasabası’nın bir mukayesesi

4. Bayburt’un il merkezi olmasını, anayasa ve diğer kanunların desteklediği

5. Bugünkü Gümüşhane ilinden iki il teşkili fikri

6. Bugünkü Gümüşhane iline yalnız İspir İlçesi’nin ilhakı fikri

Bayburt Şehri İle Gümüşhane Kasabası’nın Bir Mukayesesi

Söz konusu raporda en dikkat çekici kısım Bayburt ile Gümüşhane arasında kıyaslama yapılan bölümdür. Bu bölümde ilk olarak Gümüşhane’nin gelişimi hakkında bilgiler verildikten sonra Cumhuriyetin ilk yıllarında Bayburt’un genel vaziyeti tasvir edilmiş ve Bayburt Kasabası hakkında doyurucu bilgiler verilmiştir.

Bu kısımda ilk olarak Gümüşhane’de bulunan eski maden yatakları hatırlatılarak Gümüşhane’nin bu madenler sayesinde geliştiği ve ilgi gördüğü öne sürülmektedir. Bu konuyla ilgili olarak raporda şu ifadelere yer verilmiştir: 

“Vaktiyle bugünkü merkezi saran dik tepelerin birinde Süleymaniye Köyü’nde simli kurşun bulunmuştu. O zamanlar İmparatorluğun gelir kaynağını teşkil eden gümüş sikkeler için bu köy bir hazine idi. Bu madenleri işletmek de İstanbul için önemli bir işti. Babıali buraya büyük adamlarını, paşalarını gönderdi. Ve kendilerine mutasarrıflık payesi verdi ve bu küçük kapitali ihya etti. Torul ve Kelkit bölgesini de buraya verdi. Bir gün bir şeyler oldu ve bu madenlerde çöküntüler meydana geldi. Burada çalışan 40-50 bin Hristiyan amele yeni keşfedilen Keban simli kurşun ocaklarına gönderildi. O sıralarda Gümüşhane mutasarrıflığının da kaldırılması lazımdı. Çünkü sebep zail olmuştu. Ve bu bölgede gayet tabii bir sancak veya vilayet kurulabilirdi. Bu radikal hareket olmadı. Ve tek çare olarak da Süleymaniye Köyündeki mutasarrıf ve erkân bomboş, yalnız elma ağaçlarıyla dolu, dar bir vadiye Harşit suyunun bir kenarına nakledildi. Aşağı yukarı yüzyıldan beri bu kenarın terakki ve inkişafına çalışıldı. Fakat bugünkü manzarası yürekler acısıdır. Oraya Meşrutiyet devrinde enerjik bir mutasarrıf gönderildi. Bir kışla, bir hükümet konağı, bir mektep, şimdiki ortaokul yapıldı.”

Raporda verilen bilgilere bakılırsa Gümüşhane şehri, hemen her şeyini söz konusu maden ocaklarına borçluydu. Maden ocakları kapandıktan sonra ise eski Gümüşhane ile alakası olmayan ve ileride gelişme imkânı bulunmayan bugünkü Gümüşhane şehri kurulmuştu. Ahmet Kemal Bey’e göre Gümüşhane gerek İmparatorluk ve gerekse de Cumhuriyet devrinde gereğinden fazla ilgi görmüş Meşrutiyet döneminde burada kışla, hükümet konağı, mektep inşa edilmiş, Cumhuriyet döneminde halkevi ve bir hastane, asfalt yol, beton köprüler yapılmış fakat şehir istenen seviyeye getirilememişti. Zira büyük masraflarla halkevi yapılmıştı ama orayı doldurup boşaltacak gençlik, yolları ve köprüleri şenlendirecek nüfus yoktu. Gümüşhane merkezde 400 küsur ev ve 3000 küsur nüfus vardı ve bu nüfus 12-14 kilometrelik dar bir şerit üzerinde dizilmiş meyve bahçelerinin tenha köşelerinde kendi güzellikleri ile baş başa kalmış bir halde bulunuyordu. Zira Gümüşhane hinterlantsız bir şehirdi.

Adı geçen raporda Gümüşhane ile ilgili olarak bu saptamalar yapıldıktan sonra Bayburt’un mevcut durumu hakkında bilgiler verilmiştir. Burada verilen bilgilere göre Bayburt, Gümüşhane gibi bir maden damarının açılıp kapanması neticesinde meydana gelmiş bir şehir değildi. Bu şehrin kuruluş sebepleri, coğrafya ve tarihin derinliklerinde gömülüydü. Zira Bayburt eski coğrafyacıların kendi adını verdikleri yüksek ve zengin bir yaylanın tam ortasında kurulmuş, tarih boyunca adı bilinen bir yerdi. Son bin yıllık Anadolu Türk tarihinin her sahifesinde bir şekilde Bayburt’un adı da yer alıyordu. Selçuklu Hükumetlerinin her devrinde, Fatih ve Yavuz devirlerinin önemli meydan savaşlarında hele Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Rus istilasındaki Hart ve Kop savunmalarında hep Bayburt’un adı geçmekteydi.

Ahmet Kemal Bey, raporun ilerleyen bölümünde Bayburt’un iktisadi vaziyetini ele almıştır. Burada verilen bilgilere göre Bayburt, iktisadi olarak vilayet merkezi olmayı fazlasıyla hak ediyordu. Bayburt’ta un fabrikası, elektrik tesisatı, yeni hükumet konağı gibi eserler bulunuyordu. Ahmet Kemal Bey’in bu tespitleriyle ilgili olarak bölgede yayın yapan yerel gazetelere bakıldığında söz konusu raporda verilen bilgilerin teyit edildiği görülür. Mesela Bayburt’un Erzurum’a bağlı olduğu 1924 tarihli bir gazete haberinde verilen bilgilere göre Bayburt, her ne kadar Erzurum’a mülhak bir kaza ise de bakır, kehribar, kömür, petrol ve kükürt gibi kıymetli madenleri sinesinde saklayan zengin dağlara sahip ve mahsuldar ovalara malik ve altı kazanın gidiş-geliş güzergâhında mühim bir ticaret merkeziydi. Kaza merkezinde 5 binden fazla hane ve 15 bini mütecaviz nüfus olup varidat-ı umumiyesi 150 bin, varidat-ı hususiyesi 30 bin ve beledi varidatı da 50 bin liradan fazlaydı. Haberde verilen bilgilere göre Bayburt, nüfus ve iktisadiyat itibarıyla vilayet-i şarkiyenin en önde gelen kazası hatta yalnız beledi varidatı birçok vilayetlerin varidat-ı umumiyesinden fazla olan bir yerdi. Burada bulunan lisenin kapanması her ne kadar Bayburtluları üzse de şehre tayin edilen yeni Kaymakam bu ortamı biranda değiştirmiştir. Oldukça çalışkan bir kişi olan Kaymakam Cemil Bey, halkı da örgütleyerek Bayburt’a birçok eser kazandırmıştır. Bu cümleden olarak muntazam 3 cadde ve muhteşem bir saat kulesi vücuda getirilmişti.  1928 yılı Devlet Salnamesinde verilen bilgilere göre Bayburt Kasabası’nda senevi 3 milyon kilo dakik istihsal eden ve Türk Anonim Şirketi adı altında faaliyet gösteren Çoruh Dakik Fabrikası vardı.  

Bayburt’la ilgili olarak 1938 yılında yayımlanan bir eserde verilen bilgilere göre Cumhuriyet döneminde Bayburt’ta 10 bin lira para harcanarak kasabanın harita ve imar planı yapılmış ve bu plana göre kasaba imar edilmişti. Bu kapsamda en büyük ana cadde olarak Cumhuriyet Bulvarı denilen cadde açılarak diğer caddeler buraya bağlanmış, 40 bin liraya 600 talebeyi barındıran 1 ilkokul, 25 bin lira harcanarak 25 yataklı 1 revir, 50 bin liraya 1 halkevi yine 50 bin lira sarf edilerek 1 nafia oteli, 5 bin liraya 1 karakol, 5 bin liraya 1 saat kulesi, 15 bin liraya bir park yapılmıştı.  Eserde de ifade edildiği gibi Cumhuriyetin ilk yıllarında Bayburt’ta kapsamlı bir imar faaliyeti yürütülüyordu. Mesela çamur deryası içinde olan Bayburt şehir merkezinin parke işi, Eylül 1948’de, 10 bin liraya ihale edilmişti. Hamit Onat Bey’in kaymakamlığı sırasında taslağı hazırlanan bu proje Bayburt Kasabası için önemli bir aşamaydı.  Yine bu dönemde Bayburt’a su tesisatı kurmak için girişimler hızlanmış, bu konuda Ankara’ya giden bir heyet İller Bankası ve İç İşleri Bakanlığı’ndaki yetkililerle bir araya gelmişti. Neticede 1947 yılı içinde Bayburt’ta fenni bir su tesisatı kurulmasına karar verilmişti.  İkinci Dünya Savaşı sonrası Bayburt’ta başlayan kalkınma seferberliği sürecinde ortaya konulan eserlerden biri de yeni hükumet konağıydı. 1945 yılında yapımına başlanan bu bina 1947’de bitirilmiş ve böylece bir önceki yıl açılan ortaokulla birlikte Bayburt modern iki esere kavuşmuştu.  Bu eserlerin faaliyete geçtiği süreçte Bayburt’u ziyaret eden bir gazetecinin gözlemlerine bakıldığında Bayburt’ta görülen bu hareketlilik daha iyi anlaşılacaktır:

“Bayburt’a yaklaşmıştık. Burada yangından  arda kalan bir bina iskeleti yükseliyordu. İçim sızlaya sızlaya bu binaya bakarken, eski bir levhayı ve altında eski harflerle yazılmış bir satırlık yazıyı hatırlıyorum…. Çoruh, yağan yağmurların tesiriyle kızıl akıyor. Dere boyunca uzanan kavak ağaçlarında kıyamet kopuyor. Bayburt Ovaları yalnız Doğu Karadeniz’i beslemiyor, aynı zamanda muzır hayvanlara da rızık veriyor. Çoruh’un sol yanında yeni yapılar yükselmiş, okullar, hükumet konağı, transit oteli,  yarım kalan halkevi ve cami. Tanrı, Bayburt’a büyük ihsanlarda bulunmuş. Bol sular, geniş ovalar. Fakat Bayburtlular, Çoruh’tan çok az faydalanıyorlar. Harktaki basit sulama, Çoruh Un Fabrikası ve Belediye değirmeni olmasa bu su, her yıl birkaç yavruyu yutmaktan başka bir işe yaramayacak.  Boğa istasyonunu geziyorum. İstasyon şehirden oldukça uzakta. Erzurum yolu üzerinde. Oldukça güzel ve sağlam bir yapı. Çoruh Un Fabrikasına gittim, fabrika çalışmıyordu. Türbinde bozukluk varmış, yenisini getireceklermiş. Bayburtlular fabrikanın işlemesini dört gözle bekliyorlar. Fabrikanın bir de dökümhanesi var. Çift aletleri, pulluk ve saban demirleri burada dökülüyor. Fabrika bahçesi, Bayburt’un mesiresi… Maden kömürü, küçük bir tepenin kaidesine yakın bir yerinden çıkarılıyor. İptidai bir ocak. Anlatılana göre buranın kömürü, koka nazaran 7 misli daha fazla hararet veriyormuş.”

Yazarın ifadelerine bakılacak olursa Bayburt’ta un fabrikası , elektrik tesisatı, maden ocağı, boğa yetiştirme istasyonu gibi şehrin iktisadi hayatını şekillendiren eserler bulunuyordu.

Cumhuriyetin ilk yıllarında imar seferberliği yaşanan Bayburt’un ekonomik vaziyetini ele alan bazı eserlerde ise aslında kasabada büyük bir ekonomik kriz ortamının var olduğu ifade ediliyordu. Zira Bayburt’un ekonomik durumunu ele alan bir yazar, Bayburt’ta 5-6 yıl öncesine kadar önemli ölçüde iktisadi faaliyetler olduğunu fakat son birkaç yıldır bu konuda bir duraklama yaşandığı fakat yine de Bayburt’un bölge ekonomisi için önemli bir yeri olduğunu belirtmiş, Çoruh Un Fabrikası’nın da bu düşünceden doğduğunu ifade etmiştir. Fabrika sayesinde Bayburt’un iktisadi durumunun hayli ilerlediğini öne süren yazar, köylünün bin bir emekle elde ettiği un ve buğdayın ilk defa para etmeye başladığını, bu duruma Ziraat Bankası’nın köylüye yardım maksadıyla aldığı buğday ile fabrikanın mütemadi olarak Van’dan Trabzon’a kadar un satışı yapması eklenince Bayburtluların ekonomik olarak yüzünün güldüğü ifade edilmiştir. Bu yatırımın mimarı olan şirketin, Bayburt’ta elektrik tesisatı kurmayı başardığı ve böylece fabrikanın kapasitesinin de artırıldığı belirtilmiştir.  Bayburt piyasasında ekonomik durgunluk yaşandığını belirten yazarın bu tespitlerinde ne kadar haklı olduğu bir başka gazete haberine bakıldığında açıkça görülmektedir. Bu gazetede verilen bilgilere göre Bayburt piyasasında durgunluk hüküm sürüyordu. Et ve yağ bulmak imkânsız bir durumdaydı. Üstüne üstlük şehirde kızamık salgını başlamış ve salgın nedeniyle 2 bini aşkın kişi hayatını kaybetmişti.

Ahmet Kemal Varınca’nın hazırladığı raporda Bayburt’un iktisadi durumu izah edilirken o günlerde çokça tartışılan ve bir türlü gerçekleştirilemeyen Trabzon-Erzurum demiryolu projesine de değinilmiştir.  Burada verilen bilgilere göre söz konusu proje kapsamında kurulacak demiryolu hattı Bayburt’tan geçecekti. Böylece Erzurum-Haydarpaşa hattının yanında, kuzeye inen Trabzon-Erzurum hattı oluşturulacaktı. Bu demiryolu hattı sayesinde Bayburt’un gelişimi iyice hızlanacaktı.  Aslında Ahmet Kemal Bey’in sözünü ettiği proje kapsamında 10 Nisan 1924 tarihinde “Trabzon-Erzurum Demiryollarıyla Trabzon Limanı Keşfiyat ve İhrazatının 1341 senesi zarfında icrasına dair kanun” adı altında TBMM’de bir kanun çıkarılmıştı. 1924 yılında çıkarılan kanunun esbab-ı mucibe layihasına bakıldığında tren yolunun Bayburt’a sağlayacağı faydalar açıkça belirtiliyordu. Mesela layihanın beşinci maddesinde doğu vilayetlerinin birçoğunda pancar yetiştirildiğinden bahisle yapılacak olan demiryolunun Bayburt Ovası’na uğrayacağı ve burasının da Çoruh Suyuna sahip olduğu düşünülürse bütün doğu illerinde yetişen pancarların Bayburt’ta toplanarak burada bir şeker fabrikasının kurulabileceği belirtilmiştir.  Layihada ayrıca tren yolu sayesinde Bayburt’ta bulunan bakır madeni yataklarından elde edilen bakırların kolaylıkla dış pazarlara satılabileceği ifade edilmiştir.  

4. Bayburt’un İl Merkezi Olmasının Anayasal ve Yasal Zemini

Raporun dördüncü bölümünde Yeni Gümüşhane İlinin teşkili ile ilgili olarak anayasal veya yasal bir engelin olup olmadığı konusuna değinilmiştir. Burada anayasanın 9’ncu maddesinde geçen ”Türkiye coğrafya durumu ve ekonomi ilişkileri bakımından illere, iller ilçelere, ilçeler bucaklara bölünmüştür. Ve bucaklar da kasaba ve köylerden meydana gelir” ibaresi verilerek ilmi hakikatler dışında anayasal olarak da Yeni Gümüşhane İli kurulmalıdır sonucuna ulaşılmıştır.

Kaynak : Muzaffer BAŞKAYA

ALİ KEMAL VARINCA KİMDİR?

Ahmet Kemal Varınca, milletvekili, devlet adamı.

1887 yılında Bayburt’ta doğmuştur.

Eğitim Hayatı

Siyasal Bilgiler Okulu’nu bitirmiştir. Fransızca öğrenmiştir.

Çalışma Hayatı

Kosova İli Maiyet Memuru, Fizüvik, Radivişte, Ayancık, Boyabat, Giresun, Safranbolu, İnebolu, Kalecik Niksar, Zile, Keban Kaymakamı, Petrol Benzin İhsaiyyat Memuru, İhsaiyyat Teftiş Heyeti ve Depolar Memuru, Teftiş Heyeti Kâtibi, 2. Sınıf Müfettiş, İktisat Vekâleti Mevaddı Müştemile Tetkik ve Teftiş Dairesi Müfettişi olarak görevler yapmıştır.