Haber programlarından izliyorsunuzdur, eline mikrofonu geçiren başlıyor eleştirmeye. Yapıcı konuşan var mı? Hâlbuki güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayattan zevk alır, unutmayalım. İnsanlar arasındaki göstermelik diyalog, toplumsal yozlaşmayı da beraberinde getirdi. Böylesi bir çağda karışık kişilikle dolaşmak ruhunuza ağır gelebilir. Milyon dolara sahipken maneviyat unutulursa bir işe yaramaz. Bir gün gelir bu parasal gücü hangi şartlarda elde ettiniz diyenler çıkabilir. Saadet zinciri üzerinde ip cambazı gibi oynarken, rehavete kaptırıp değerlerimizden vazgeçmeme adına, biz eleştirdiklerimizin neresindeyiz diyerek objektif düşünmeliyiz. 
Günümüzde kavram karmaşası aldı başını gitti. İnsanları kırmanın, aşağılamanın adı ben açık konuşurum oldu. Edepsizlik, özgüven kılıfıyla sunuluyor. Kocaman insan olmuş, yalın iftira hastalığı bütün benliğini sarmış. Her an Allah’ın huzurunda olduğunu unutmuş, öyle ustaca yalan söylediğini sanıyor ki kendi aklıyla karşısındakini küçümser edayla… Büyüyen bedenlerde küçücük kaldığından kendine başkalarını dışlayarak iftira atarak küçültme çabasıyla o anlık ego tatmini ediliyor.
Özgüven böyle mi olmalı?  Eskiden ölçü neydi? Herkesin kulağının aşina olduğu bir söz vardı. “Büyüğünü say küçüğünü sev.”Hatırlarsınız, okullarda okutulan andımızda her gün tekrarlanırdı. Büyüğe saygı, küçüğe sevgi duyulmasa ne olacak? Denmemeli.  Öyle ya sırf insan büyüğüm diye karşısındakini eleştirsin örselesin kendine gelince el üstünde tutulmayı bekleyecek. Aklı sıra kendine özgüveni çok olduğunu iddia edecek…
Eskiden, toplum böylesi davranışa onay vermezdi. Toplum başkalaşımın pençesinde kıvranırken göremediğinden ses etmez oldu. Değersizleşen toplumsal davranışlar bir kalıba göre ayar verilmeye çalışılıyor. Bu hızla değişimin dönüşümün yaşandığı toplumlarda görülen bozukluklardır. Ne yazık ki çöküşü elbirliğiyle seyre dalmışız…
Titreyip uyanma, özümüze dönme vaktidir. Çocuklarımıza değerlerimiz yeniden anlatılmalı, inanç üzerinde durulmalı,  doğru örnekler sergilenmelidir. Değerler eğitiminde herkes aynı sorumluluğu hissetmeli. Globalleşen dünyada fikirlerin kültürlerin hızla yayıldığı zamanımızda çocuklarımızı yetiştirirken bizzat işin içinde olmalıyız. Çalışmanın kutsallığı, helâl kazancın önemi anlatılmalı.  Taklidi değil, bilinçli din bilgisi kavratılmalı. Güzel ahlaklı olmalı hususunda öğüt yerine kendimiz davranışlarımızla önlerinde kandil gibi yanmalıyız. Onlara sağlam yarınlar yapalım derken çürütmeyelim. Yapıyı sadece maddiyat üzerine temellendirirsek çürütmüş oluruz. Yılarca belki de riskler göze alarak biriktirileni bir günde bitiren maddiyatçı evlat ile çürütmüş oluruz.  Çocuklar için aldığımız ev, araba, paradan ziyade sağlıklı birey ayakları sağlam basan ve de sağlıklı toplum miras bırakma çabasında olmalıyız diye düşünüyorum.