Sağlam ve zinde milletin geçirmiş olduğu birçok değişiklik onda bir uyanma bırakmadı. Büyük önder Atatürk, ilke ve inkılâplarıyla uyandırmak istemişti. Ancak bunu biz anlayamadık. Fakat zaman kafamıza vurdu. Başımızın taşa vurduğu şu hüsran zamanında artık itiraf ediniz ki bize silahtan ziyade kitap, ordudan ziyade okul lazım… Bekliyoruz ki eller “koronavirüs”e aşı bulsun biz kullanalım! Hâlbuki atalarımız ne demişti, “Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.” ” Tırnağın var ise başını kaşı. Kardeşten kardeşe fayda yok imiş…”
                    Halkımız Ortaçağ devrini tamamen üzerinden silkip atamadı. İlla ki oy verip seçtiği önünde eğiliyor. Derebeylik zihniyetinden kurtulamadı. Engin, hoşgörülü, ileri görüşlü lider topladığı toplulukta, fiziksel mesafeye dikkat etmeden, tavuk sürüsünün yeme koştuğu gibi onlara atılan çay poşetini kapmak için koşuyor… Silkelenip kendine gelmiyor. İlim, fen, sanat hayati noktalarına adayabilecek bir düşünceye sahip olamıyor…
Yeni bir eğitim öğretim dönemi daha başlıyor. Her zaman olduğu gibi şimdide Millî Eğitim Bakanlığı’na çok iş düşüyor. Okullarımızın açılması ve o haftayı takip eden hafta ilköğretim haftası. Bu geçtiğimiz haftanın içinde de, 8 Eylül Dünya Okuma-Yazma Günü’ydü, ancak çok acı bir gerçek var, bizler 5 milyon okuma yazma bilmeyen insanlarımızın var olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Ve bu kişiler ülkemizin kaderini tayin eden seçimlerde oy kullanıyorlar…
Okuma yazma bilmeyenlerin durumu, dar bir vadiye sıkışmış, ufku göremeyen, cendereyle sıkılmış, etrafını göremeyen, düşünemeyen, kafasına burka geçirilmiş insan konumundadırlar. Bu insanlarımızı bu cendereden kurtarıp, dar vadiden ufku geniş düzlüklere, ufuktaki ışığı göreceği konuma getirmemiz gerekir.


                 Ülkemizin içinde bulunduğu şu durumda, yaşanılan sosyal ve ekonomik etkiler toplumumuzu büyük oranda etkiledi. Bu dönemi, Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyasladığımızda şunu görürüz, toplumu ayet ve hadisleri de alet ederek büyük hamasetle uyutmaya çalışıyorlar. Bu tamamen kabul edilemez bir durumdur.

                 Şunu iyi kavramamız gerekli, ülkemizde yaşadığımız bütün problemlerin ana sebebi, eğitimsizlikten kaynaklanmaktadır. Mesleğini seven insanların elinden kaliteli bir eğitim alınmış olsaydı bu durumlarda olmazdık.  Alım gücümüzü arttırıp refah seviyemizi yükseltmek istiyorsak, bu duruma ancak ve ancak eğitimli kalifiye insanlar yetiştirerek ulaşabiliriz. Bir an durup düşünün, 17 veya 18 yaşında liseyi bitirmiş, ancak elinde bir mesleği olmayan gencin, kendine, ülkesine ve insanlığa ne faydası olur ki?


                   Milletçe düzlüğe, iyi bir eğitimle kalifiyeli insanlar yetiştirerek ulaşabileceğimizi bilmemiz gerek. Yaşadığımız bütün bu siyasal ve sosyal olayları ancak iyi bir eğitimle sıfırlayabiliriz. Eğitim düzeyimizi arttırma ve kalifiye insanlar yetiştirme gayreti bilinciyle çalışırsak bütün engelleri aşarız.


                  Hayal dünyasından gerçeklere dönebilmemiz için, insan evladı olarak hepimizin bir arada ahenkli, mutlu, barış içinde ve huzurlu yaşayabilmemiz güzel ahlakı içselleştirmemiz gerekir. Eğer toplumumuzda evrensel ahlaki kuralları hâkim kılmazsak; hiçbirimiz ölçülü, mutlu ve huzurlu olamayız. Bunun için de daha iyi bir ahlak eğitimi adına vicdan eğitimi, karakter-kişilik eğitimi vb. de dâhil öğretilmeli. Bu yönüyle belirlenecek ahlak eğitim yaklaşımlarıyla ideal nesiller yetiştirebiliriz. Elbette, bu sadece okulların yapabileceği bir iş değildir. Bu konuda aile, medya vb. hepimize pek çok sorumluluk düşüyor.
Gelin biraz düşünün, neyi düşünmeniz gerekiyorsa onu düşünün… İnsanoğlu dünyada varoluşundan bu yana gelişim seviyesine uygun, baş edebileceği engeller ve zorluklara karşı nasıl da güçlendiklerinin örnekleriyle dolu. İnsanlık, engelleri aşma, zorluklarla baş etme savaşlarıyla gelişmiştir.


                 Güçlüklerle baş etme yeteneklerini içinde taşıyarak gelen çocuklarımızı eve kapatarak yazık ediyoruz. Çocukların gelişim seviyelerine uygun, baş edebilecekleri engellerle, zorluklarla karşılaştıklarında nasıl da güçlendiklerinin örnekleriyle dolu. Şimdide baş edebilirler. Nasıl mı, millî bir hedef koyup, eğitim müfredatımızı yeniden gözden geçirip, çocuklara özel bir kıyafet giydirip okullara gönderebiliriz.