Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımız bizim yarınlarımızdır. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı yetiştirmek anne-baba, öğretmenin en has görevi olduğu gibi sokaktaki insanımızın da görevidir. Yani çocuklarımızın iyi yetiştirilmesinden her kesimden herkese görev düşmektedir. Artık Bayburt Kültür ve Yardımlaşma Dernekleri kendi özel okullarını kurma çalışmaları yapma zamanı gelmiştir. Dernek binaları özel okula dönüştürüle bilinir. Özel okullarımızdan mezun olacak çocuklarımız meslek sahibi olarak mezun olacağı için yarınları daha güvence altında olacaktır…
Bir milletin geleceği, gelecek kuşaklara önem verdiğiyle ölçüldüğü gibi, geçmişine de sahip çıkmasıyla ölçülmektedir. Bir milletin geleceği, geçmişinde var olan değerlerine gerekli değeri verip sahiplenmesiyle yücelir. Çünkü gelecek nesiller, kendilerinden önceki nesilleri ne kadar önemser hürmet gösterirse geleceğimize de o kadar güvenle bakarız. 
Bayburt’umuzun coğrafi yapısı, iklim koşulları ve doğal güzellikleri sebebiyle bölgemizde yaşayan insanlarımıza daha sağlıklı ve daha huzurlu bir yaşam sunmaktadır. Bu huzurlu yaşama en önemli destek gençlerin yaşlılarına verdiği manevi destektir. İşte buna en güzel bir örneği de başkanlığını Leyla Karabulut’un yaptığı Bayburtlu Kadınlar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği vermiştir. Dernek üyelerinden Gülten İpek’in kontrolünde ve dernek üyelerinin özverili çalışmalarıyla gerçekleştirilen bir organizasyonunda gerçekleşmiştir. Bu çalışma şeklini Bayburt Köylerini Kalkındırma dernek üyelerinin hanımları da örnek alıp çalışmalara katılmalarını bekliyorum… Sevginin, saygının ve hürmetin olduğu yerde huzurda mutlaka olacaktır. Sözü nereye getirmeye çalıştığımı mutlaka anlamışınızdır.  Yaşlı insanlarımızın barınacağı huzurlu huzur evleri olması gerekir.
Benim gönlümden geçen, derelerin şırıl şırıl aktığı, kuş seslerinin çınladığı, yeşillikler içinde, doktoru, hemşiresi, aşçısı emrinde her an güler yüzlü hizmetin 5 yıldızlı sunulduğu birer huzurevinden yana. Hiçbir evladın istese de veremeyeceği bir hizmetin sunulduğu 5 yıldızlı huzur evinden yana. Şimdi başka illerdeki huzur evlerinin hizmetini küçümsüyorum anlamı çıkarılmamalı. Ama kendi emsalleriyle birlikte, bakımlarınınyapıldığı, sevginin, hürmetin, hizmetin verildiği, sevginin, saygının hakim olduğu yeri kim reddeder ki?
Darülaceze, 1895 yılında II. Abdülhamit Han’ın fermanıyla 27 000 metrekarelik bir arazi üzerine kuruldu. Kurulan bu Darülacezede din, mezhep, dil, ırk, sınıf ve cinsiyet ayrımı yapılmadan bakıma muhtaç kimsesiz, yaşlı ve sakat insanlar ile sokağa terkedilmiş 0-6 yaş arası çocuklara hizmet verilmektedir.
Darülacezeyi düşününce neden Bayburtta’da böyle bir eser meydana getirilmesin ki? Köylerimizde, hatta şehirlerimizde kimsesiz, yaşlı, bakıma muhtaç çok kimse var. Bakıma muhtaç insanlarımız çok ama devlet yeşil kart vermiş, erzak veriyor, kömür de veriyor diyebilirsiniz. Ama o erzakı bir tas çorbaya çevirecek, sobayı yakacak, bakımını, temizliğini yapacak, sağlık kontrolü için hastaneye gidip gelebileceği güç-kudret var mı?
 Böyle halkımızın manevi gücüyle ayakta duracak sosyal müesseseleri meydana çıkarmamız gerekmez mi?... Bu düşünce kalıcı bir müesseseye dönüşürse, devletin Yeşil Kartlı kimsesizlerini, huzurlu, sağlıklı ve emniyetli bir çatı altına toplamış olunur. Yakacak, yiyecek, giyecek ve yemek gibi ihtiyaçları daha sevgi dolu güvenilir gönüllü ellere teslim edilmiş olunur…