Bayburtgündem-  İngilizlerin kışkırtmasıyla Osmanlıya ihanet eden Ermeniler,Rus işgaliyle birlikte,Ruslarla hareket ettiler.Devlet kurma bahanesiyle Ekmeğini yedikleri Türk milletine ihanet eden Ermeniler Taşnak çetelerini kurarak Müslümanların gözünü korkutup Bayburt’tan göçe zorladılar.Bu çetelerde öne çıkan isimlerin Başında Bayburt’ta yapılan katliamların başını çeken Aşrak Paşa ismindeki Ermeni kasabıydı.

Ruslar çekilince katliama başladılar.İngilizlerin,Ermenilere yaptırmaya kalktıkları şey,Ermeni nüfusunun Müslümanlardan fazla olmasını temin etmek ve referandumda Devletleşmesini sağlamaktı.

“Daha sonra Rusların Akdeniz e ineceğini anlayan İngiliz Ermeni Devletinin kurulmasını engelledi.”

18 Aralık 1917’de Erzincan Mütarekesine bağlı kalan Ruslar 17 Ay işgal ettiği toprakları terk ettiğinde artık Bayburt için kelimenin tam anlamıyla vahşet daha yeni başlayacaktı.

Kazak asıllı yüzbaşı Popof ve Erzincan havalisinden çete reisi Antranik’le koordineli çalışan, Varzahanlı Arşak David, Kısantalı Kirkor, Siptoroslu Misak, Nivli Hacı İbik oğlu Karakin, Hindili Kör Hamas, Lusnuklu Antranik, birâderi Gorgi, Kopuzlu Serkis, Hindili Yiğit, Azorkalı Sehak, Rumeli karyeli Masrup, Malansalı Boğos, Çakmaslı Zekyos, Hayikli Tulumbacıoğlu Bedros ve Kopuzlu Hamparsum’la beraber maiyetindeki 484 Ermeniyle Bayburt ve civar köylerde gündüzleri talim, geceleriyse komite başlarıyla savaşın gidişatına göre toplantı halinde muhakeme yapılıyor ve bu toplantıda konuşulan ileri sürülen her türlü bilginin dışarıya sızmamasına önem gösteriliyordu.

Müslüman ahaliye karşı oldukça ciddi ve mütevazi davranılıyordu. Hatta Müslüman ahâliyi tatmin etmekte ne kadar başarılı oldukları; of ve sürmene taraflarından ermeni çetelerine karşı talep edilen yardıma belediye reisi Hafız Süleyman Efendi’nin engel oluşundan belli oluyordu Halka karşı güven veren çete lideri Arşak, Müslüman Türk halkının saygı duyup rağbet ettiği ‘’paşa’’ ünvanına sığınarak; her sokak ve mahalleye bir takım devriyeler çıkartıyor ve birer bahaneyle sokaklardaki ahâli toplanmaya başlanıyor.

Mahalleler arasına çıkan devriyeler tesadüf ettikleri köylüleri ve yerli ahâliyi “Arşak Paşa çağırıyor, mühim mesele görüşülecektir.” Şeklinde aldatarak topluyor ve bunlar rus işgalinde mahpushane yapılan Salih Hamdi Efendi’nin ticarethanesine yerleştiriliyor.

Hapishaneye götürülen her şahsın kapı önünde evvelâ üzeri aranıyor ve bulunan para ziynet eşyası alınıyor. Her türlü gasp, darp ve işkenceyle hapishaneye sokuluyor çarşı ve pazarda bulunmayanların ise zorla evlerine giriliyor, para, kıymetli eşya ve ziynetleri alındıktan sonra bir kısmı kapıları önünde feci bir şekilde katlediliyor.

 Diğer bir kısmı ise çeşitli zulümlerle hapishaneye sevk olunuyor. Bu hâl üç gün süreyle devam ediyor. Dördüncü günün sabahı Müslüman kadınlarının da toplanmasına başlanıyor ve topladıklarından on dört kadınla iki kızı Salih Hamdi Efendi’nin ticarethanesi karşısındaki Haydar Bey’in ahşap oteline dolduruyorlar.

Artık Arşak ve maiyetindekilerin kanlı emellerini tatbik etme vakti gelmişti. İşe önce Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesinde bulunanlardan başlanıyor. Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesinde bulunanlar sırasıyla, kapıdan girildiği zaman sağdan birinci odaya yirmi üç, soldan birinci odaya dört, ikinci odaya altmış, üçüncü odaya elli ve boşluğun sonundaki odalardan soldakine kırk sekiz ve sağdakine sekiz, toplamda yüz doksan üç ‘’can’’ yerleştiriliyor. Soldan birinci odada bulunan belediye reisi Hafız Süleyman Efendi ile Kormas köylü (Polatlı) Ahmed ve Abranslı (Akbulut) İrfan ve Vağandalı (Çayırköprü) Pirî odadan çıkarılıyor.

Ellerinde bulunan süngü balta ve demirle pek feci bir surette öldürülüyor, daha sonra sırasıyla diğer odalara geçerek aynı suretle katle başlanıyor.

 Gözleri önünde fecî bir surette ve vahşîce arkadaşlarının katledildiğini gören diğer mahpuslar canhıraş sadalarla bağırıyorlar ve kendilerine sıra gelince mümkün mertebe nefislerini müdafaaya çalışsalar da bütün müdafaa imkânlarından mahrum bir şekilde vahşetin en büyüğüne maruz kalarak bin türlü işkence arasında can veriyorlardı. Tüm bunlar olurken ikinci odada bulunan altmış kişiden Murad Çavuş, Şevki Saraç Hafız ve Zâhid mahallesinden Beydioğlu Sadık (Ermeniler firar ettikten sonra yangın içinden çıkarılmışlar) ölüler arasına sokularak kendilerine ölü vaziyeti vererek hayatlarını kurtarabiliyorlar.

Süngü ve baltayla icrâ edilen işkence karşında yere yığılmak yetmiyormuş gibi cansız bedenlerin üzerine gazyağı döküp yakmak suretiyle arada sıkışık kalanlardan ölmemiş olanlar dahi bu suretle yakılmış oluyor. İnsanın bu işkenceye maruz kalırken ki duyduğu acı kadar, bu işkenceden dolayı yükselen feryadı duymaktaki acıda dayanılmaz.

Boşluğun nihayetindeki ve soldaki odada bu feryadı duyan kırk sekiz kişiye sıra gelmişti. Bunlar içinde bulunan Dağıstan’ın Kompo şehrine bağlı Hokal kasabası ahalisinden olup o tarihten sekiz ay evvel Bayburt’a gelerek kunduracılıkla uğraşan yirmi iki yaşındaki Mehmed oğlu Abdullah, karşısında cereyan eden feci sahneyi görür görmez arkadaşlarını müdafaada bulunmaya sevk ediyor.

Bulundukları odanın dışarıya bakan boşluktan kopardıkları demirle zemine döşenmiş kemer taşlarını sökerek kapıyı kapatıyorlar. Katle gelen Ermeniler bu durumu görünce kapıyı kırıyorlar. Fakat yığılan taşlardan içeriye girilmesi mümkün olmadığı için kapı arasından ve baca boşluklarından bomba atarak kurşun yağdırarak hücum ediyorlar.

Ne olursa olsun müdafaayı elden bırakmamaktan başka çareleri olmayan bu çaresiz ‘’can’’lar atılan bombaları tekrar geriye atmak ve taşlarla karşı koymak suretiyle, diğer yandan odanın beton duvarında gedik açmaya çalışıyorlar. Bu feci sahne devam etmekteyken Haydar Bey’in oteline doldurulan on dört kadını baştan aşağıya soyduktan sonra çıplak bir halde güya teşhir etmek maksadıyla bulundukları yerden çıkarılıp Haydar Bey’in oteline bitişik Çavuşoğlu’nun oteline nakledilen bu zavallılar bir bir katledilip, ardından oteli yakıyorlar. Oteli yakmadan önce bu on dört kadından üçü elbiselerinin tamamen çıkarılması hakkındaki teklife tahammül edemeyerek kendilerini pencereden dışarıya atıyorlar.

Bu kadınlardan ikisi kaçmaya çalışırken Otel civarında bulunan Ermeni devriyeleri tarafından katlediliyor. Pencereden aşağı atlayan kadınlardan teki diğerleri gibi kaçmaya yeltenemiyor, çünkü ayakları kırılmış bir şekilde acıyla yerde kıvranıyordu. Kendisiyle birlikte otele tevkif edilen iki kızının yukarıdan bu durumu görüp feryada başlaması üzerine gözü dönmüşler bu annenin yavrularını hemen aşağı indiriliyorlar ve onlarda katlediyorlar. Görülmemiş ve akla hayale gelmeyecek işkencelerin ardı arkası kesilmiyor. Bu katledilen yavruların biri annenin bir koluna diğerini öteki koluna yatırıyorlar.

Ayakları kırılmış vaziyette İki koluna cansız bir şekilde uzanmış yavrularının acısına can nasıl dayansın.! Annelik duygularının dayanamayacağı bu son sahne üzerlerine gaz dökülüp yakılmak suretiyle son buluyor.

Bu iki yapının içinde ve etrafında tüm bu zulüm devam ederken mahalleler arasında da yağma ve yangınlar çıkarılıyor.

Bi-çare göğe yükselen feryadın figanın eşliğinde, beşyüze yakın iğfal edilmiş kadınlara, derisi yüzülmek suretiyle güya ibret olsun diye yol kenarına atılan kimi bedenlerle beraber, bin bir türlü işkence sonrasında yakılmış küçük yavrularda ekleniyordu.

Yok muydu bu işkenceyi bu katliamı durduracak..? Cenabı Hakkın tecellisine akıl sır ermez. Tüm bu işkenceler devam ederken Bayburt’un güney batısında ve caddenin sol tarafında, Rusların cephanelik olarak kullandığı binbaşı hanları plân haricinde ateşleniyor.

Yeri göğü inleten bu müthiş patlama katliâm faaliyetinde bulunan Ermenileri şaşırtıyor.’’ Kasabaya Türkler geliyor, toplar patlıyor!” sözleriyle kaçışmaya başlıyorlar. Savunmasız halka her türlü işkenceyi ve katliamı tattıran gözü dönmüşler korku ve telaşla yakıp yıktıkları Bayburt’u terk ediyorlar. Daha önce Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesinde o zamana kadar Ermenileri meşgul etmeye muvaffak olan bu kırk sekiz kişi birden bire oluşan bu sessizliğe anlam veremedi. Bu anlamsız bekleyiş uzun sürmedi. Bir ses yükseldi..

 –Top patladı..

Türk kıtası bayburta ulaştı.. Ermeni kıtası kaçtı. Diyerek etrafta gizlenenler haberdar edildi. Salih Hamdi Efendi’nin ticârethânesinde o insanın kanını donduran bi-çare müdaafa için bekleyenlerde bulundukları yerden çıkarak tüm ahâliyle birlikte yangına verilmiş şehri söndürmeye başlıyorlar. Tüm bunlar Rusların çekilip Türk kıtalarının bölge bölge yayılmaya başladığı zaman arasında olduğu düşünülürse katliamın planlı tertip edildiği anlaşılıyor.