18 Ekim tarihinde Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazandığı günün 21.yıldönümünde Bakü’de bulunan Şirvanşahlar sarayında gerçekleştirilen ve moderatörlüğünü Miras İçtimai Birliği Başkanı FarizKhalilli’nin yaptığı panelde  BEKDER Başkanı Mete Emir’in ‘’Türk Dünyasının Ortak Atası Dede Korkut ve Bayburt’’, BEKDER Başkan Yardımcısı Gökhan Önder Karaoğlu’nun ‘’Tarihsel Gelişim Süreci İçerisinde Türkiye-Azerbaycan İlişkilerinin Dünü, Bugünü, Yarını’’ konulu konuşmalarının ardından İl Kültür ve Turizm Şube Müdürü Adnan Okumuş ‘’Bayburt ve Turizm Değerleri’’ adlı bir sunum gerçekleştirdi.

Panelin moderatörlüğünü yapan Miras İçtimai Birliği Başkanı FarizKhalilli yaptığı açılış konuşmasında ‘’Miras Medeni İrsin ÖğrenilmesineKömekİctimai Birliği’’ olarak 2012 yılında Bayburt’ta gerçekleştirilen Dede Korkut Uluslararası Kültür ve Sanat ŞölenlerineBEKDER’in davetlisi olarak katıldıklarını belirterek yaklaşık 4 ay sonra BEKDER’i Azerbaycan’da ağırlıyor olmaktan memnuniyet duyduklarını söyledi. Miras ve BEKDER aileleri olarak ortak bir organizasyonla gerçekleştirilen bu panel ile iki ülke arasında mevcut kardeşlik ve işbirliği ortamının daha da geliştirilmesine katkı sağlamayı hedeflediklerini belirten Khalilli Dede Korkut yurdu Bayburt ve BEKDER ile Miras derneği ve Azerbaycan’ın aralarında bir gönül köprüsü inşa edildiğini belirterek bu tür programların devam edeceğini vurguladı.

 

Mete Emir: Çağlar ötesinden görkemli bir ses bize erdemli bir yaşamı öğüt veriyor

Panelde, kurulduğu 2007 yılından bu tarafa Bayburt’un ekonomik sosyal ve kültürel kalkınmasına ve Bayburt’un tanıtımına yönelik pek çok çalışma gerçekleştirdiklerini belirten BEKDER Başkanı Mete Emir;  “Azerbaycan’a yaptığımız çalışma ziyareti de bu çabaların bir parçası. Dede Korkut Türk dünyasının ortak atası. Türk destanlarında ve halk hikâyelerinde, Dede Korkut adına ve onun mucizevi sözlerine rastlamak her zaman mümkün.12 destan ve hikayenin yer aldığıDede Korkut Kitabında İslam öncesi ve sonrasında Türklerin yaşayışına, diline, tarihine, edebiyatına ve kültürüne dair karakteristik izler görürüz. Akıcı ve halkın kullandığı Türkçe ile yazılmış olan bu kitap; gerçek bir şaheserdir. Türk Edebiyatı Tarihi'nin büyük isimlerinden  Merhum Fuat Köprülü, Dede Korkut Hikayeleri için "Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut Destanını öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar" demiştir.

Türk dünyasının bilge atası olan Korkut Ata diğer yandan büyük bir vatanseverdir ve milletinin sonsuza dek güçlü ve mutlu yaşamasını gerçekleştirme mücadelesi içindedir. Hikaye ve destanlarında; Türk toplumunun savaşları ve barışları ile birlikte, aile ve eğitim yapısıyla üstün ahlâk ve karakter sağlamlığına ve birlik şuurundan doğan kuvvetliliğedikkati çekmiştir. Hikayelerinin ana temasına baktığımızda bugün insanlığın büyük değerleri olan; doğruluk, sözünde durmak, mukaddes değerler uğruna ölmeyi içeren öğretilerigörüyoruz. Dede Korkut hikayelerindeki tüm kahramanların aile, toplum ve insan sevgisini ön planda tutması, yaşlı ve bilginlere büyük değer verilmesimillet olarak ahlak ve yaşam anlayışımızı göstermesi bakımından da önemli. Kahramanların çoğu genç ve mutlaka bir yiğitlik gösterdikten sonra ad veriliyor. Pek çoğumuz biliriz, Dirse Han oğlu bir boğayı öldürünce Dede Korkut o gencin adını "Boğaç" koyar ve onu şan, şeref, mal ve rütbe ile ödüllendirir. Dikkat edilirse, hikayelerde, gençliğe son derece önem veriliyor, onların, ailesine, milletine ve devletine bağlı, cesur ve çalışkan olmalarına işaret ediliyor. Savaş, av, toy vb. eğlencelere Hz. Peygambere salavat getirilerek başlanması da Türk boylarınınmanevi yönden şuurlu olduğunu ve devlet millet birliğinin manevi ve sağlam temellere dayandığını gösteriyor bizlere...

Bugün Dede Korkut, çağlar ötesinden o görkemli sesi ile bizlere saygı, sevgi, hoşgörü ve mertlik gibi erdemleri öğüt veriyor, kişinin çevresine ve topluma nasıl yararlı ve örnek bir birey olabileceğine dair yol gösteriyor.

Bugün Korkut Ata’nın bir türbesi de Bayburt’ta bulunuyor. Dolayısıyla Dede Korkut üzerinden Bayburt’un Türk dünyasına çok etkili bir şekilde tanıtılması mümkün. Azerbaycan ziyaretinde bizler bunu bir kez daha gördük. Biz BEKDER olarak kentimizin tarihten getirdiği büyük olma misyonunu destekleyecek tüm çalışmaları büyük bir iştah ve azimle yapma gayreti içindeyiz.”

Azerbaycan, Türkiye dostluğuna da değinen Emir “Azerbaycan-Türkiye dostluğunun sorgulanabilir bir tarafı yok.  “Bir Millet-iki devlet” retoriği aslında malumun ilanıdır.  Ancak bu söylemin anlamlı olabilmesi için her düzeyde stratejik ilişkiler kurulması gerekmektedir. BEKDER ile Miras İçtimai Birliğinin ortaya koyduğu yakın işbirliği, bu gerekliliğin sivil toplum ayağına iyi bir örnek. Azerbaycan’da bulunduğumuz 5 gün içerisinde bizden yakın ilgisini esirgemeyen başta Miras İçtimai Birliği Başkanı FarizKhalilli olmak üzere tüm dostlara teşekkür ediyorum ” Dedi.

 

Gökhan Önder Karaoğlu: Bizler dost değil, öz kardeşleriz

Panelde BEKDER Başkan Yardımcısı Gökhan Önder Karaoğlu‘’Tarihsel Gelişim Süreci İçerisinde Türkiye-Azerbaycan İlişkilerinin Dünü, Bugünü, Yarını’’ konulu bir konuşma yaptı Konuşmasına Azerbaycan’da bulunuş tarihlerinin Azerbaycan’ın bağımsızlık yıldönümüne denk gelmiş olmasından duyduğu memnuniyeti bildirerek ve Azerbaycan’ın bağımsızlık gününü kutlayarak başlayan Karaoğlu Türkiye ve Azerbaycan arasındaki tarihi, milli, dini ve kültürel geçmişe değindi.Geçmişten bugüne iki toplum arasındaki askeri, politik ve ekonomik ilişkileri, Azerbaycan’ın özgürlük mücadelesi yolunda 1918 yılından bugüne Türkiye’nin bu mücadeleye yaptığı katkıyı ve iki ülkenin kardeşlik bağlarını ele alan Karaoğlukonuşmasında şunları söyledi;

Bizler Türkiye Türkleri ve Azerbaycan Türkleri olarak aramızdaki ilişkiyi dostluk olarak ifade etmiyoruz. Büyük lider, rahmetli Ebulfeyz Elçibey’in çok güzel bir deyişiyle '' Azerbaycan ve Türkiye dost değildir. Çünkü dostluk birbirini sonradan tanıyanlar arasında kurulur. Bizler öz be öz Gardaşız ''  Bu kardeşlik ilişkisini ''Bir millet, iki devlet'' sözüyle en güzel bir şekilde rahmetli Haydar Aliyev tarif etmiş. Bugün de iki ülke arasındaki ilişkiler gerçek bir kardeşlik ilişkisidir. Azerbaycan'ın varlığı bizim varlığımız, mutluluğu bizim mutluluğumuzdur. ''kardeşlik'' diye bir nitelemenin uluslararası politika ve ilişkilerde yeri yoktur. Bu tabir dünyada sadece Türkiye ve Azerbaycan arasında vardır. Biz Anadolu’daki Türkler daima isteriz ki ülkemizin varlığı Azerbaycan Türkü'ne güven versin. Nitekim Türkiye Cumhuriyetinin varlığı, Rusya, Ermenistan ve İran tarafından tehditlere maruz kalan Azerbaycan'ın bağımsızlığı ve geleceği için bir teminattır. Keza bugün Türkiye’nin Kafkaslardaki savunma hattı da Azerbaycan’dan geçer. Türkiye Cumhuriyeti bugün, aktif dış politikası ve hızlı ekonomik büyümesinin katkısıyla bölgesel bir güçtür. Diğer taraftan Azerbaycan bağımsızlığını ilan ettiğinden bu güne geçen 21 yılda çok büyük bir ekonomik dönüşüm ve kalkınma sürecini büyük bir başarı ile geçirmiş ata-baba öz kardeşimizdir. Bu bağlamda iki kardeş ülke olarak üzerimize düşen görev yakın istişaremizi sürdürmek, dosta düşmana karşı birlik olduğumuz mesajını güçlü bir şekilde vermek ve ülkelerimizi yıpratabilecek faaliyetlere asla izin vermemektir.

Karabağ Türk’ün kanayan yarası

Konuşmasında Karabağ sorununa da değinen Karaoğlu şunları söyledi;

1992 yılında Rusya’nın desteği ile Karabağ’ı işgal eden Ermeniler burada yaşlı, kadın, çocuk demeden binlerce Azerbaycan Türk’ünü katletti ve 1 milyon Azerbaycanlı evinden, toprağından edildi. Dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen bu soykırıma Türkiye’deki kardeşleriniz sessiz kalmadı ve Ermenistan ile olan politik ilişkilerini kesip, sınır kapısını kapatarak Ermenileri bölgede ekonomik ve toplumsalyalnızlığa itti. Bu dönem Türkiye-Ermenistan ilişkileri açısından da Türk politikasının eksenini oluşturmaktadır ve bu dava Türkiye için en az ‘’sözde ermeni soykırımı’’ davası kadar hayati bir dava olarak ele alınmıştır.2009 yılında Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün Ermenistan Başbakanı Sarkisyan’ıTürkiye’de oynanacak Türkiye-Ermenistan futbol müsabakasına daveti ile Türkiye Azerbaycan ilişkilerinin gelişimi sekteye uğrasa da Ermenistan’ın sınır kapısının açılması yönündeki talebi karşısında Türkiye’nin bu talebin yerine getirilmesinin  ‘’Ermenistan’ın işgal ettiği Karabağ’dan çekilmesi şartına bağlı olduğunu deklare etmesi ile ilişkiler yeniden eksenine oturdu. Ermenistan başta BM olmak üzere tüm uluslararası örgütler tarafından Karabağ’da işgalci olarak nitelendiriliyor ve bunda Türkiye’nin uluslararası zeminde yürüttüğü lobi çalışmalarının çok büyük payı var. Türkiye’de bu zulmün sona ermesi ve Karabağ’ın Ermeni işgalinden arındırılması için uluslararası platformda Azerbaycan’a sonsuz destek vermektedir. Bu sorunun çözümü için kurulan Minsk grubunda yer alan Türkiye, sorunun uluslararası hukuk çerçevesinde çözüm bulamaması durumunda Azerbaycan’ın bu toprakları gerekirse savaşarak alma iradesinin de yanında olacaktır.

Şu bir gerçek ki Azerbaycan Karabağ’da Ermenistan’a karşı değil aslında Rusya’nın askeri imkanlarına karşı savaştı. Bugün Ermenistan ve Rusya arasında çok çeşitli alanlarda işbirliği yapılıp anlaşmalar imzalanıyor.Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın önemli komşuları olan Rusya ile ilişkilerinin önemi ve karşılıklı hassasiyetler de göz ardı edilmeden, Rusya-Ermenistan askeri işbirliği ne kadar “Türkiye ve Azerbaycan aleyhinde değil” ise, Türkiye-Azerbaycan askeri işbirliği de en az o kadar Rusya açısından tehdit olarak görülmemeli ve ikili anlaşmalara hız verilmeli. Türkiye ve Azerbaycan’ın 2011 ve 2012 yıllarında gerçekleştirdiği ‘’Yüksek Düzeyde Stratejik İşbirliği’’ anlaşmaları da bu yönde atılmış çok büyük bir adım. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol hattından sonra kardeş iki ülke arasında imzalanan Türkiye ve Azerbaycan’ın büyük ortaklığında gerçekleşecek ve  Azerbaycan gazını Türkiye ve  Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştıracak (TANAP) Trans Anadolu Doğalgaz Projesi kapsamında yapılan anlaşmalarla şu anda 3 milyar doların üzerinde seyreden ikili ticaret hacmi gelecek 5 yılda 10 milyar doları aşacaktır.

Tarih Türk dünyasına büyük bir fırsat sundu; Gelecek 20 yılda Türk Birliğiiçin çalışmalıyız

Konuşmasında Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin yanı sıra Türk dünyasının geleceği hakkında düşüncelerini aktaran Gökhan Önder Karaoğlu ‘’Dünyada bugün ekonomik, sosyal, askeri ve politik paydaşlık eksenlerinde kurulmuş yüzlerce birlik mevcut. Afrika’nın en ilkel toplumları arasında bile bu birlikler kurulurken Türk dünyası açısından böyle bir birlikten söz edemiyoruz. S.S.C.B’nin dağılması ile birlikte tarih bize Göktürk devletinden buyana ilk kez böylesine muhteşem bir fırsatı sundu. Azerbaycan’ın da içlerinde bulunduğu 6 Türk devleti bağımsızlığını ilan etti. Türk dünyası bugün milyonlarca kilometrekareye yayılmış coğrafyası, yaklaşık 300 milyonluk dinamik nüfusu, muazzam doğal kaynakları, her bir ülkenin kendi yer altı ve yer üstü zenginlikleri ile güçlü ve müreffeh bir geleceği hak ediyor. Türk dünyasının ortak sorunlarının ele alındığı bir parlamenterler meclisi, Türk dünyası ortak savunma sanayi, Türk dünyası ortak askeri operasyonel gücü, Türk dünyası ortak para birimi, Türk dünyası gümrük birliği rejimi, Türk dünyası merkez bankası ve Türk dünyası para ve yardım fonu kurulması gibi adımlar atılmalı ve ata-baba, öz kardeşlerin yeniden bir araya gelerek küresel bir güç inşası yönünde daha büyük bir işbirliği yapması sağlanmalıdır. Böyle bir işbirliği ne İslam dünyası ne de dünya barışı için bir tehdit değil aksine bölgesel ve küresel barışın kalıcı olarak tesisi için bir gerekliliktir. Bunun için de Türk dünyasının başta iki ana dinamiği Türkiye ve Azerbaycan’ın kendi aralarında ilişkilerini daha da geliştirmesi büyük önem arz ediyor.’’ Dedi.

 

Adnan Okumuş; Dede Korkut Diyarı Bayburt zengin doğal, tarihi, kültürel değerleriyleziyaretçilerini bekliyor…

Panelde bir konuşma yapan Bayburt Kültür Turizm İl Müdürlüğü Şube Müdürü Adnan Okumuş Bayburt’un kültürel, tarihi ve doğal turizm değerleri ile ilgili bir sunum gerçekleştirdi. Bayburt tarihi hakkında bilgiler veren Okumuş, Dede Korkut Hikâyelerinde Bey Böyrek hikayesinin temasını Bayburt kalesinin oluşturduğunu vurgulayarak Türk Dünyasının ortak Atası Dede Korkut’un türbesi bulunan iki yerden birinin Bayburt olduğunu ifade etti.

Tarihi İpekyolu üzerindeki Bayburt’ta görülmeye değer ve şehrin adıyla özdeşmiş en önemli eserin Bayburt kalesi olduğunu ve Dede Korkut Diyarı Bayburt ve Bayburt kalesinin de günümüzde de bu tarihi ve kültürel değerini koruduğunu belirten Adnan Okumuş yaptığı konuşmada şunları söyledi;

Dede Korkut Hikâyelerinin sözlü rivayetlerinin en çok anlatıldığı yerlerden biri de Bayburt’tur. BamsıBeyrek hikayesinde sık sık Bayburt’tan bahsedilmektedir. Bu nedenle Bayburt’ta 1995 yılından itibaren Bayburt Valiliği organizasyonuyla ‘’Bayburt Dede Korkut Kültür-Sanat Şöleni’’ düzenlenmeye başlanmıştır. Her yıl Temmuz ayının üçüncü haftasında gerçekleşen şölen boyunca anma programı, sergiler, halk konserleri, paneller, sempozyumlar, şiir dinletileri, halk oyunları gösterileri, konserler vb. etkinlikler yapılmaktadır. Şölenler Masat Köyündeki Dede Korkut Türbesini ziyaretle başlamakta ve Soğanlı Yaylasında gerçekleştirilen ‘’Yayla Günü’’ ile sona ermektedir. Bölgenin uluslararası niteliğe sahip ender organizasyonlardan biri olan şölen, başta Türk Cumhuriyetleri olmak üzere tüm dünyanın renklerini bir araya getiriyor.

Saat Kulesi, Bayburt Ulu Camii, Korgan Köprüsü, Şehit Osman Tepesinde Bulunan Türbeler, Pulur (Gökçedere) Camii ve Medresesi,  Aydıntepe (Hart) Yeraltı Şehri,gibi tarihi varlıkların yanı sıra Bayburt özellikle geleneksel el sanatları açısından önemli bir zenginliğe sahiptir. İlde ehram, halı, kilim, kumaş işlemeciliği, örgü işleri, bakırcılık ve taş işlemeciliği gibi pek çok alanda sayısı azalsa da üretim devam etmektedir. Ancak pek çok geleneksel el sanatında olduğu gibi bu el sanatlarında da talepte meydana gelen daralma zanaatkar  sayısında bir azalma meydana getirmiştir.

Bunun yanında Çımağıl Mağarası, Kop dağı kış sporları ve kayak merkezi,Baksı Müzesi Halk Sanatları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Çoruh nehri ve sunduğu rafting imkanı ile önemli   doğa ve alternatif turizm değerlerine sahiptir olan Bayburt ziyaretçilerini bekliyor.