Bu günlerde mantıksal silsilesi tam olan bir yazıyı ne kendim yazabileceğime inanıyorum ne de bir başkasından bunu bekliyorum.

Tıpkı yaşananlar gibi oradan buradan bir şeyler yazmayı daha doğru buluyorum. Tahliyeler: Bu noktada şunu ifade etmek gerekir.

Bazıları yine her zamanki gibi her durumdan nemalanma mantığı içerisindeler. Uzun tutukluluk sürelerini eleştirenler şimdi de tahliyeler üzerinden hükümete yükleniyorlar.

Bu ikircikli tutum siyasi ahlak açısından çok yanlış bir tutum.

Fakat gerekçeli kararı zamanında açıklamayarak bu günlerin yaşanmasına zemin verenlerinde mutlaka niyet olarak sorgulanması gerekir.

Yapılan bu tahliyelerin toplum nezdinde ikna edici, vicdanları rahatlatıcı ve de adalete güveni sarsmadan yapılıp yapılmadığının da çok açıklayıcı bir zeminde anlatılması gerekir.

Bana göre Hükümetin bu konuda çok daha fazla bilgilendirme yapması kaçınılmazdır.

Çünkü bu davalar “siyasi” davalar olduğu için ortaya çıkacak her sonuca Hükümette dâhil edilecektir.

Ayrıca şunu da ifade etmek gerekir. Bu davalar elbette sonuçlanmış davalar değildir.

Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılma vardır. Fakat bazı davaların sanıklarıyla ilgili kararlarda mağdur olanlar var.

Yakınlarını kaybedenler adına adaletin tesis edilmesi ve vicdanların rahatlatılması esastır.

Cemaat ve bir çuval incir:

Aslında yaşananların bana hissettirdiği tamda yukarıda yazdığım başlıktır.

Yapılan dinlemeler “var olan” bir mesele için değil tam aksine “bir gün, günü geldiğinde” iktidarı çökertmek adına uzun bir zaman diliminde planlanarak yapılmış.

Mesela Cemaat için her yolun “İran’a” çıkarılma girişimi de yine anı mantığın ürünü.

Mesela Türkiye ile “Muta” nikâhının ne gibi bir alakası var?

Türkiye’nin çok daha önemli gündemleri varken Cemaatin “Muta Sempozyumu” yapması bir tesadüf mü?

İran’a “savaş açmak” kimin menfaatlerine hizmet eder?

Kasetler, montajlar:

Görünen o ki millet bunlara itibar etmedi. Montajların “komedi” derecesinde mantık hataları içermesi bana göre kendi kendini çürüten bir zemin meydana getirdi.

Başbakanın “gözlerinde beslediği samimiyet” insanlara hala inandırıcı geliyor.

Buna karşın birde insanların önemli bir çoğunluğu Muhalefete hala güvenemiyor.

Birde tabiri caizse “at izinin it izine karıştığı” bir siyasal ve yargısal zemin insanların endişelendiriyor.

İnsanların bu denli karmaşayı tüm detaylarıyla değerlendirmesi elbette aklen ve ilmen izah edilebilir değildir.

Seçmen davranışı basit zeminlerde ilerler.

Bu denli karmaşayla başarı elde edecek olanlar yanılıyorlar.

Çünkü bu karmaşaya rağmen insanlar elde ettiklerine, ceplerindekine ve her türlü dedikoduya rağmen umutlarına hitap eden bir iktidara bakıyorlar.

Kısa zamanda koparılan bu fırtınada, tufanda insanların risk almasını bekleyenler bana göre toplum psikolojisinden bihaberler.

Fakat uzun bir zeminde mutlaka gözlemler yapılacak ve ona göre durulacak zemin tespit edilecektir.

Toplum kendisi üzerine oynanmak istenen bu satrançtan sıkılmıştır; hele de kendisinin “yok” sayıldığı bir satrançtan çok daha fazla sıkılmıştır.

Hala ve ısrarla anlamak istemeyenlere birde ben hatırlatayım…