Âlemleri yoktan vâr (yaratan) eden, hiçbir şeye benzemeyen, hiçbir şeye muhtâc olmayan ve mekânsız olarak var olan Allâh’a hamd olsun. Efendimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e, âilesine ve ashâbına salât ve selâm olsun.
         Lokmân Aleyhisselâm, Dâvûd Aleyhisselâm’ın zamânında yaşamış, Allâh’ın sâlih kullarındandır. Peygamber olup olmadığı husûsunda âlimlerin ihtilâfı vardır. Ağırlıklı olan görüş ise Peygamber olmadığıdır. Ancak kesin olan şudur ki; Lokmân Aleyhisselâm, Allâh’ın kendisine hikmeti (güzel amele götüren ilim, İlâhî emirlerin faydalarını, gâyelerini anlayabilme kâbiliyeti, derin anlayış ve fazîlet) verdiği sâlih bir kuldur. Allâh’ın bahşettiği hikmet ile asırlar öncesinde oğluna etmiş olduğu nasîhati ile hepimize de nasîhat etmektedir.
         Lokmân Aleyhisselâm’ın oğluna nasîhati Kur’ân-ı Kerîm’de Lokmân Sûresinde geçmektedir. Bu sûrenin 12. Âyet-i Kerîme’sinin mânâsı şöyledir: “Andolsun ki Biz, Lokmân´a Allâh-u Teâlâ´ya şükret diye hikmet verdik. Her kim şükrederse kendi lehine eder, her kim de nankörlük ederse şüphesiz ki Allâh hiçbir şeye muhtâc değildir ve övülmeye lâyıktır.”  Âyet-i Kerîme’den de anlaşılacağı üzere; Lokmân Aleyhisselâm’a, Allâh’a şükretmesi için hikmet verilmiştir. Bununla birlikte Allâh-u Teâlâ da tenzîh edilmektedir. Şöyle ki; Allâh’ın hiç kimsenin şükrüne ihtiyâcı olmadığı gibi, hiçbir şeye de muhtâc değildir. Ancak şükür sâhipleri Allâh’a şükrederlerse kendileri için şükretmiş olurlar. Zîra şükreden kul, şükrünün mükâfâtı olarak sevâb elde eder, âhireti için azık hazırlamış olur. Şükretmeyen, aksine inkâr eden, küfreden kul ise, Allâh’a bir zarar veremez ve ancak kendi nefsine zulmetmiş olur. Allâh-u Teâlâ, hiçbir şeye muhtâc olmayan ve hiçbir şeyin kendisine zarar veremeyeceği, övgü ve ibâdete lâyık olandır.
         Sûrenin 13. Âyet-i Kerîme’sinin meâli şöyledir; “Hani Lokmân oğluna nasîhat ederken, şöyle demişti; “Oğlum Allâh´a şirk koşma, çünkü şirk çok büyük bir zulümdür.
         Kendisine hikmet verilen Lokmân Aleyhisselâm’ın oğluna ilk nasîhati; “Oğlum! Allâh’a şirk koşma!” demek olmuştur. Çünkü şirk, çok büyük bir günâhtır. Allâh’a şirk koşmuş, küfretmiş ve bu sûretle de İslâm dîninden çıkmış olanın sâlih amelleri silinir gider. Küfür üzere iken yapmış olduğu sâlih amellerin de Âhiret için hiçbir faydası olmaz. Zîra İbrâhim Sûresinin 18. Âyet-i Kerîme’sinin meâli şöyledir:
“Rabb’ini inkâr edenlerin durumu şudur: Onların amelleri, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. (Dünyâda) kazandıkları hiçbir şeyin (Âhiret’te) yararını görmezler. İşte bu, derin sapıklıktır.” Bu sebeple de Lokmân Aleyhisselâm, kalbindeki îmân, şefkat ve hikmetle oğluna ilk nasîhati; onu şirkten sakındırmak olmuştur.
         Sûrenin 14 -15 -16 -17 -18. ve 19. Âyet-i Kerîmelerinin kısmen mânâlarını ve kısmen de verilmek istenen mesajı paylaşmaya çalışacağız.
         Âyet-i Kerîme’lerde devâm olarak; “İnsana, ana-babasına itâat ve aynı zamanda da onlara şükran ve ihsanla muâmelede bulunması tavsiye edilmiştir. Zîra anne, çocuğu dünyaya getirme sürecinde çokça meşakkatlere katlanır, zahmeti gitgide artar. Çocuk doğduktan sonra bakımı, genel mânâda terbiyesi ve eğitimi de anne tarafından yerine getirilir. Bu süreçte baba da onların muhâfazası, rızkın temini ve mânevî eğitimlerini sağlar. Anne-baba çocuğun dünyaya gelişinde vesîle olmaları ve onun büyüyüp serpilmesinde emek verdiklerinden dolayı, çocuk tarafından şükran, saygı ve ihsanla muâmele görmelidir.
        El İsrâ Sûresi 23. Âyet-i Kerîme’sinin mânâsı şöyledir: “Rabb’in kendisinden başkasına kulluk etmeyin ve anne-babaya iyi davranın diye emretti. Onlardan birisi yâhut ikisi, yanında ihtiyarlık hâline gelirse sakın onlara “uf“ deme ve onları azarlama, ikisine de tatlı söz söyle”. Görülüyor ki; anne-baba kıymetlidir, hürmete lâyıktır. Ancak dikkat edilmesi gereken şey Lokmân Sûresinin 15. Âyet-i Kerîme’sinde haber verilmiştir. Anne-baba da olsalar; çocuklarından Allâh’a şirk koşmasını istemeleri durumunda onlara itâat edilmez, harâm olan isteklerine de karşılık verilmez. Bunların dışında şer’en sakıncalı olmayan dünyâlık isteklerinde onlara karşı güzel söz ve iyi muâmele edilir. Unutulmamalıdır ki dünyâ hayâtı geçicidir, Âhiret ise ebedîdir ve dünyâdaki amellerimizden hesâba çekileceğiz. Ebedî olan Âhiret hayâtında hüsrâna uğramamak için, farzları yapıp harâmlardan şiddetle sakınmamız gerekir.
         Lokmân Aleyhisselâm, nasîhatinin devâmında çocuğunu Âhiret’te karşılaşacağı Hesâb konusunda uyarıyor. Dünyâda yapılan, iyi veyâ kötü bütün ameller Mîzân’a (Âhiret’te amellerin tartılacağı iki kefeli terâzi) konulacak ve kul kendi hâline şâhit olacaktır. Allâh mutlak “Âdil”dir. Hiçbir varlık en küçük bir haksızlığa uğramaz. Mîzân’da sevâbları günâhlarından ağır gelen kullar azâb görmeden Cennet’e girerler. Günâhları ağır gelen günâhkâr Mü’minler ise; Allâh’ın meşîeti altındadır. Allâh dilerse affeder azâb etmez, dilerse de bir miktar Cehennem azâbından sonra ebedî olarak kalacağı Cennet’i nasîb eder. Kâfirlerin ise dünyâlık hiçbir sâlih ameli Mîzân’a gelmez. Onların sâdece günâhları, günâh kefesine konulur ve onlar da kendi hâllerine şâhit olurlar. Bu halde de onlar ebedî olarak Cehennem’e atılırlar. Allâh, her şeyi hakkıyla bilendir.
         Lokmân Aleyhisselâm, daha sonra çocuğuna namazı ve emr-i bi’l ma’rûf nehyi anil münker’i emretti. Namaz, Allâh ve Rasûl’üne îmândan sonra, en fazîletli ameldir. Peygamber Efendimiz, İmâm Ahmed İbn-i Hanbel, Nesâî ve Tirmizî’nin rivâyet ettikleri Hadîs-i Şerîf’te meâlen şöyle buyurmuştur; “İşin başı İslâm’dır, onun direği namazdır.” Yâni; en önmeli olan îmândır ve bundan sonra da namaz îmânın göstergesi ve Müslümân’ı doğru yol üzere tutan en fazîletli ameldir. Namaz vesîlesi ile küçük günâhlar affedilir, dereceler yükseltilir. Bu güzel amelle birlikte,  diğer Müslümânları da kötülüklerden sakındırmak ve farzları tavsiye etmek pek kıymetlidir. Bunun en önemlisi de yine, insanları küfürden ve şirkten sakındırmaktır. Bütün bunları yaparken de elbette sabır, menzîle varmakta çok büyük bir etkendir. Sahîh îmân üzere sâbit kalmak, sâlih ameller üzere sâbit kalmak, başa gelen belâ ve musîbetleri metânetle göğüslemek ve harâmlara karşı nefsi korumak, sabır ile mümkündür. Yine bu da kesinlikle Allâh’ın yardımı ve koruması ile olur. Bu sebeple, dosdoğru namaz ve sabır ile Allâh’tan yardım dilemeliyiz.
         Lokmân Aleyhisselâm daha sonra oğluna, kibirli olmamasını ve böbürlenerek yürümemesini tavsiye ediyor. Şüphesiz bunlar, Allâh’ın râzı olmadığı şeylerdendir. Ayrıca bulunulan ortamın ihtiyâcına göre sesini kullanmasını ve gereğinden fazla sesini yükseltmek sûreti ile nâhoş ve rahatsızlık verici olmamasını öğütlüyor.
         Lokmân Aleyhisselâm’ın, asırlar öncesinden yapmış olduğu bu nasîhatler, şüphesiz bugün bizleri de sarıyor. Allâh’ım! Bu nasîhatlerden üzerimize düşeni alıp hayâtımıza uygulamayı, Mü’min olarak ölmeyi ve Cennet’i bizlere nasîb et.