Hiçbir şeye benzemeyen, bir mekânda veyâ bütün mekânlarda olmaktan münezzeh olan ve hiçbir şeye muhtâc olmayan Allâh’a hamd; Peygamberimiz Mu¬hammed’e (sallallâhu aleyhi vesellem) âline ve ashâbına salât ve selâm olsun.
        
         Allâh’u Teâlâ kullarının sevap kazanması için çeşitli vesîleler yaratmıştır. Mübârek aylar, günler ve geceler gibi. Ramadan ayı; ayların en şereflisi, günleri de; oruçla geçirilen, büyük şeytanların bağlı olduğu hayır ve sevap günleri ve içinde gecelerin en kıymetlisi Kadir Gecesi.
         Cebrâil Aleyhisselâm Kur’ân-ı Kerîm’i Levh-i Mahfûz’dan bir defâda alıp Ramadân ayında Kadir Gecesinde birinci semâdaki Beytü-l İzze denilen mübârek eve indirmiştir. İncîl, Tevrât ve Zebûr da Ramadân ayında indirilmiştir. Gecelerin en hayırlısı Kadir gecesi de Ramadân’ın içindedir. Bunların hepsi Ramadân ayının şerefinin göstergeleridir. Allâh-u Teâlâ orucu en şerefli ayda ,en şerefli Rasûle ve ümmetine farz kıldı. Oruç diğer ümmetlere de farz kılındı ancak Ramazân ayında değil başka aylarda.
         Bu mübarek ayın başlangıcı diğer birçok ibâdetlerimiz de olduğu gibi hilâlin görülmesi iledir. Eğer Şâban ayının yirmi dokuz-uncu gecesinde hilâl görülmez ise Şâban ayı otuz güne tamamla-nır ve ertesi gün Ramadân ayının ve orucun başlangıcı olur. Ramadânın sonunda (yirmi dokuzuncu gecesinde) de hilâl gözlenir eğer hilâl görülürse ertesi gün bayram kutlanır.Şâyet hilâl görülmez ise Ramadân otuza tamamlanır ve sonra bayram kutlanır. Aksi takdirde Ramadânın sonunda hilâl gözlenmeyip hesaplara göre hareket edilir ve hilâl çıkmış olduğu takdirde, bayram gününde, oruç tutulursa harâma düşülmüş olur. Bu sebeple de bizler ibâdetlerimizi hilâl ve güneşin doğup batışına göre belirleriz. Bunun için de ehil olan adil Müslümanların şâhitliklerine itibar ederiz.
 Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir Hadîs-i Şerif’te şöyle buyurmuştur:
نَحْنُ أُمَّةٌ أُمِّيَّةٌ لا نَكْتُبُ وَلا نَحْسبُ الشَّهْـرُ هَكَذَا وَهَكَذَا
Mânâsı: “Bizler ümmî bir ümmetiz ( o dönem ümmetin çoğu okuma yazma bilmezdi) yazmayız ve hesap etmeyiz. Ay (kamerî; yâni hilâle göre belirlenen ay) ya 29 yada 30 gündür”
İmâm Buhârî de Allâh’ın Rasûlünün şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: Mânâsı: “Hilâli gördüğünüzde oruç tutun ve yine onu gördüğünüzde bayramlaşın. Eğer size görünmez ise Şâban’ın günlerini otuz güne tamam-layın.”
         Bu delillerden de açıkça anlaşıldığı gibi orucun başlan-gıcının, ve bitişinin belirlenmesi hilâlin görülmesine bağlıdır.
         Vakti anlaşılan Ramadân orucu için niyet etmek farzdır. Niyet kalp ile edilir, dil ile söylemek şart değil, sünnettir. Güneş battıktan sonra oruç tutulacak günün zeval (güneşin tam tepede iken batıya doğru hareket etme zamanı)vaktinin öncesine kadar niyet edilebilir. Ayrıca oruç niyeti ile kalkılan sahur da niyet yerine geçer. Oruç ibadetinin kabul olması için orucu bozan şeylerden de uzak durmak farzdır.
        

         Mübarek Ramadân ayının orucunu tutmak büyük bir ibadettir. İmâm Buhârî’nin rivâyet ettiği kudsî hadiste Peygamber Efendimiz meâlen şöyle buyurmuştur; “ Yapılan her iyiliğe 10 katından 700 katına sevâb vardır. Ancak oruç benim içindir, bundan dolayı mükâfâtını ben veririm”. Bu kudsî hadis-ten anlaşıldığı gibi; Allâh rızâsı için tutulmuş Ramazan orucu-nun karşılığını ancak Allâh bilir.
         Kadir gecesi, Ramadân ayının içinde herhangi bir gecede olabilir. Ülkemizde âdet olarak yirmiyedinci gecesi olarak kut-lanmaktadır.
         Allâh-uTeâlâ Kurân-ı Kerîm’de meâlen ; “Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır” buyurmuştur. Bizler, Ramadân ayını ve Kadir gecesini, ömürde bir defâ denk gelen bir fırsat  bilerek hakkı ile idrâk etmeye gayret etmeliyiz.
         Ramadân orucumuzun ve diğer ibadetlerimizin kabul olmasının en öncelikli şartı; sahîh bir îmâna sahip olmaktır. Kişi Allâh’ın mekansız olarak var olduğuna, hiçbir şeye benzemedi-ğine, hayrı-şerri ve her şeyi yaratanın Allâh olduğuna, herşeyi hakkı ile bilen, gören ve işiten olduğuna, Allâh’ın dileğinin muhakkak olup, dilemediğinin ise kesinlikle olmayacağına şek ve şüphesiz inanmalıdır. Peygamberlerin hepsinin Müslüman olduğuna, yalan söylemediklerine, zinâya meyletmediklerine, kendilerinin olmayan eşlere göz ucu ile dahî şehvetle bakmadık-larına, emânete hıyânet etmediklerine ve Allâh’tan başkasına ibadet etmediklerine ve bunların peygamberliklerinden önce de sonra da böyle olduğuna îmân etmelidir. Meleklerin yemeyip, içmediklerine, onlar için erkeklik ve dişilik olmadığına, Allâh’a tam bir itaat üzere yaratılmış olup isyân etmediklerine ve şeytânın da melek olmadığına, meleklerin hocası olmadığına şek ve şüphesiz îmân etmelidir. Cennet ve Cehennemin hak olup (Allâh’ ın dilemesiyle) ebedî olduklarına, kabir ve Cehennem azâbının gerçek olduğuna, öldükten sonra dirilmeye, haşrolunmaya, hesâba, şefaate şek ve şüphesiz îmân etmelidir. Bunlar ve bunlar gibi îmân esaslarını ehlinden öğrenerek îmânı ölene dek muhâfaza etmelidir ki sâlih ameller kabul olsun ve âhîret hayâtı ebedî mutluluk içinde olsun.
         Bu sebepledir ki farz-ı ayn olan ilmi öğrenmek için herşey-den fazla çaba sarfetmeliyiz.
         Allâh’ım farz-ı ayn ilmi öğrenmeyi, Ramadân’ı ve Kadir Gecesini hakkı ile idrâk etmeyi, bayramı ve Cenneti bizlere nasîb et.