Arkadaşımla sohbet ederken, toplumun halini konuştuk. Birçok nokta ’da işin şirazesinden çıktığını, değer yargılarımızın bozulduğunu konuştuk. Ümitsizlik hat safhaya ulaşmıştı. İyi olan özelliğimiz kalmamıştı.

Kendimizi bıraktık, çocuklarımızın, torunlarımızın hali ne olacak? Kafamızı bu sorular, doldurmaya başladı.

Arkadaşım bir anekdot anlattı. Şehrin birinde, sözüne güvenilir, arkasından gidilir alim varmış. İnsanlar sorunlarını ona anlatır, oda latif lisanı ile yol gösterirmiş.

Su ihtiyaçlarını gidermek için, kırbalarla hayvan sırtında su taşırlarmış. Alimin biraz yaramaz olan oğlu, hayvanlara sokulur iğne ile kırbayı delermiş. Tabi su yere akmaya başlar, insanlar güç duruma düşermiş. Bunu alimin oğlunun yaptığını bilirlermiş ama alime’ de durumu söyleyemezlermiş.

Bir gün birisi durumu, alime aktarmış. Alim oğlunun yaptığını duyunca, hanımının yanına gitmiş. “Hanım bizim oğlan, böyle böyle yapmış diye durumu aktarmış. Biz ne yaptıkta, bizim oğlan böyle yapıyor? “Diye sormuş. İkisi ’de düşünmüşler. Hanım demiş ki” beyim, ben bu çocuğa hamile iken, komşumuzun bahçesindeki nara aşerim geldi. İğne alıp narın yanına giderek, narı iğne ile deldim çıkan suyunu emmeye çalıştım. Aşerim’ de böylece gitti” demiş.

Alim anladım demiş. Senin bu yaptığın yanlış, çocuğumuzun şimdi bu davranışına neden oluyor. Gidip komşularına durumu aktarıp, helallik dilemişler.

Bayındırlık bakanlığın’ da çalışırken, sabah işime gittiğimde dairedeki arkadaşların bizim oda da bir masanın etrafına toplanıp, sohbet ettiklerini gördüm. Ülke sorunlarını konuşuyorlar, hataları tespit ediyorlar, yanlış yapanları laf ile görevden alıyorlardı.  Ben konuşmalarına hiç katılmadım. Masama oturup, sadece konuşulanları dinledim.

Arkadaşların konuşmaları bitti. Mesaiden en az, yarım saat çaldılar. Tam dağılacaklardı onlara dedim ki- “Arkadaşlar konuşmalarınızı dinledim. Tespitleriniz de haklı olabilirsiniz ama size bir şey sormak istiyorum. Hangimiz rüşvet yiyor, hangimiz yemiyor? Hangimiz devletten aldığı maaşı hak ediyor, hangimiz hak etmiyor? Bu sorulara müspet cevap veriyorsak, eleştiride haklısınız. Müspet cevap veremiyorsak, kimseyi eleştirmeye hakkımız yoktur.” Ben bunu söyleyince, kimse cevap vermedi. Odadan çekip gittiler.

Şu anda toplum olarak problem yaşıyorsak, bunda bizim ’de dahlimiz vardır. Biz hak ettiğimiz ile yönetilir, hak ettiğimizi buluruz. Toplum olarak hepimizin, otokritik yapıp nerede yanlış yaptığımızı anlamamız gerekiyor. Toplumdaki bu çöküşün nedenini bulmamız gerekiyor.

Evlat ana babasını, kardeş kardeşi dinlemez, el uzatmaz olmuş. Komşuluk kalmamış. Yardım etmek ortadan kalkmış. Kimse kimseye güvenmiyor. Bu nereye kadar gidecek. Bu ip, bu sıkleti ne kadar taşıyacak.