BAYBURT KÜLTÜREL HAFIZASINI KAZANMALI
Ressam ve Eğitimci Prof.dr.Hüsamettin Koçan`la gazetemizin yaomış olduğu röportaj
 Sayın Hocam Hüsamettin Koçan’ı sizin ağzınızdan dinliyelim?
1946 yılında Bayburt’un Bayraktar(Baksı) köyünde doğdum. İlk okulumu köyümde okuduktan sonra Bayburt orta okulunu bitirdim. Bunun arkasında Bayburt Erkek Sanat Endüstri torna tesviye bölümünü bitirdim ve bu okulun ilk mezunlarındanım. Daha sonra Marmara Ünivetsitesi bitirdim ancak mühendisliiğin bana uygun olmadığını farkettim ve güzel sanatlar sınavına girdim ve bu okul benim gelişmeme katkı sağladı. Sebebi de okulda Alman hocalar vardı ve bizim geleneklerimize göreneklerimize ve değerlerimize oldukça saygılı insanlardı. Okulumu bitirdikten sonra vatani görevimi yapmak için askere gittim. Askerden döndükten sonra aynı okulda asistanlık yaptım. Sırasıyla yardımcı doçentliğim 1980 yılları arasında oldu. Akabinde doçent ve profesör oldum. Çok sayıda dünyada araştırma gezileri yaptım. Almanya, Fransa, İngiltere, İspanya, Japonya, Kore, Avustuya gibi dünyanın belirli başlı kentlerinde yaratıcılık eğitimleriyle ilgili araştırmalar ve incelemeler yaptım. Bir kaç tane uluslararası ödül aldım. Bunlardan bitanesi Avustuya’da Salzburg şehri onur ödülü ve Afganistan’da Asya gelinen resim büyük ödülünü aldım yaklaşık şimdiye kadar da 35-40 tane ödüle sahip oldun. Şimdi de Okan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde öğretim üyesi olarak devam ediyorum.
Üniversitede ki genel çalışmalarınız hakkında bize bilgi verirmisiniz?
Marmara Üniversitesi Alman yapısına uygun olarak yapılmış. Günümüz dünyasına uygun, sanayiye uygulanabilir daha çok tasarımcılar yetiştiriliyor. Onun içinde benim eğitim gördüğüm ve burada öğretim üyesi olduğum kurum, her kişinin bir yaratıcı potansiyeli olduğuna inanan bir kurumsal yapıdır. Öğretim üyeleliğim, asistanlığım ve dekanlığım sırasında da hep şu bağlantıyı kurmaya çalıştım üniversite hayatla yakın durmalıdır. Üniversiteyle hayat arasında kopuk duvarlar olmamalıdır. Üniversite toplumun çok rahatlıkla girip çıkabildiği ve toplumun sorunlarına, üretimine yaşam tarzına pozitif katkılar öneren bunlarla ilgilenen bir yapı olmalıdır. Sürekli olarakta bununla ilgilendüm ve bunun üzerinden gittim. Marmara Üniversitesinde çevredeki büfeleri, manavları, esnafı  tespit ettik ve bizim sergi,konferans gibi davetiyelerimizi onlara göndermeye başladık.  Bunun dışında Diyarbakır, Bayburt, Van ve Erzuruma giderek sanatsal faaliyetler yaptık. Alanya’da sesko adında bir sergi açtım, Çankırı’da Tuz Madeni adını taşıyan bir sergi açtım. Bu merakım nedeniyle bugün Baksı projesi gündeme geldi. Kültürün merkez seviyesinde olmasını yatsıyan bir akademisyen olarak ben bu dünyada var oldum ve hepte bu sınırları açmak için çaba gösterdim. Daha çok Bayburt’a zaman ayırmak için burada ki full-time hayatımı birazda Üniversite yönetimin tolöransıyla burayla Baksı arasında bir köprü oluşturmaya çalışıyorum.
3-Bir sanatçı gözüyle İlimizde acil yapılması gerekir dediğiniz neler var?
Biz geçen sene bazı sanatçıları arkadaşlarımızı Bayburt’a götürüp gezdirdik. Önemli bir sanaçtı arkadaşımda bana bir fotoğraf gönderdi. Fotoğrafın altında da Hüsamettin, bu kenti bu hale nasıl soktunuz diye bir yazı yazmış. Burada çok güzel tarihi yerlerin olduğu bir yer iken Geçen zaman içersinde yanlış bir kentleşme oluşmuş. Kentin hafızası, geleneksel ve mimari yapısı yok olmuş bunun yerine sıradan şahsiyetsiz bir kent mimarlığı ortaya çıkmış. Bayburt’ta çok bilinçli ve arkasında ki felsefesini iyi bilen net bir mimarın çıkması gerekir. Bayburt kültürel hafızası olan yapıların ihya edilerek kültür bakanlığının aracılığıylada tarihi eserlerin yeniden hayata kazandırılması lazım. Biz sadece kaleyi restore ederek kültürümüze sahip çıktık diyemeyiz. Şehit osman türbelerine, mezarlıklara sahip çıkmamız gerekir. Sanat açısından ne yapmak lazım dediğinizde benim aklıma hep estetik ve kültür gelir. O yüzden şehrimizde kimlikli bir gelişim ve değişim olması lazım.
Şehrimizin ekonomisini canlandırarak Bayburt’a geri dönüş projeleri başlatmak lazım. Bunada yapabilmek için Bayburt’un potansiyel değerlerinden üretim ve ticari bir sonuç çıkarmak gerekir. Mesela Bayburt Taşı yeterince değerlendirilemediği için ilimize bir girdi olarak gelir getirmiyor. Bizim Bayburt’ta demircilik, marangozculuk, dokumacılık, ehram ve kilim gibi mesleklerimiz var. Bütün bu alanları iyi tespit ederek yeni bir üretim süreci başlatmamız lazım. Köylerimizi endüstiriyelleştiremeyiz onun için yapacağımız şey şu, köylerdeki üretimimizi çok zeki bir şekilde kullanmaktır. Köylerdeki her evde kilim, şal ve ehram dokunurdu. O yüzden her evde iki, üç tezgah çalıştırıp hem bizim geleneğimiz yaşatılır hem de oraya ekonomik bir girdi sağlar. Bizim yapacağımız şey geleneksel birikimlerimizi kullanarak yeni bir üretim modeli geliştirip ve her evi üretim birimi haline dönüştürmemiz gerekmektedir.