Çok değerli hemşehrimiz, gada’mız Mehmet Demirer kardeşimizle bu geçtiğimiz cumartesi günü tanıştık.. Tanıştık ta kötü mü oldu.. hayır tabiki. Elini taşın altına koyan bir hemşeriyle tanışmanın neyi kötü olabilir ki, bilakis gerçekten Mehmet Demirer beyle tanışmak benim için çok keyif verici oldu.. Ömrü çok olsun, hanedan bir hemşeriyle tanışmak çok güzeldi doğrusu..
Böyle bir girişten sonra sevgili dostlar, “Bayburt Gündem Gazete”mizde “sana da bir sütun açmayı planlıyorduk Faruk bey, yazar mısın..?” dedi Mehmet Demirer kardeşimiz, biz de: “başım gözüm üstüne”, dedik ve şimdi bismillah dostlar, valla aldık icazeti; hadi şimdi size kolay gelsin, “yandı gülüm keten helva”.. Allah’tan sabır niyaz ediyorum tüm dostlara (amin)..
*****
Bu gün öğlen vakti Tekirdağ da bir ağabeyimizin yazıhanesine girdiğimde somurtup duruyordu, “heyirdür Murat ağabeyi?”, diye sorduğum da,
-“dur hele Faruk, canım çok sıkılıyor..!”,
-“ne oldu ağabey” diyecekken,
“sabah sinemalar sokağının oradan aşağıya inerken, caddeden aşağı inen ve aradan arabasıyla yola çıkmak isteyen sürücüsü bayan olan otomobile doğru; giyim ve şivelerinden güney doğulu olduğu belli olan iki kadından birisi cadde de çok yüksek ses ve bizim duyacağımız şekilde,
- “di geç gurban olduğum, biz de geçek derken”, diğeri onu bastırarak
-“neyine kurban oluyorsun, o sene gurban olsun, onların yani Türklerin egemenliği çok yakında sona erecek” dedi …”
Diye, gayet üzgün bir şekilde;
-“Allah bana sabır ihsan eyledi Faruk’çuğum, kadın olmaları beni engelledi ve bir şey söyleyemedim, söyleseydim mi acaba onun moral bozukluğu var gardaş..”
Evet dostlar tabi böyle bir şeyi ilk defa duymanın bizde de bir hayal kırıklığı yaptığını söylemeye gerek yok sanırım.
“güzel şeyler olacak” la başlayan ve işte en avami kesime bile inhisar eden yani bireysel, masum tepkilerle de ortaya konulan bir sürecin hazin ve trajik bir örneği bu.. Önemli olan, bu sürecin masum siyasal(!) söylemlerden sıyrılıp kişisel (ırkçı) ülkü haline gelmesi, yani işin bireylerde sosyolojik ve psikolojik bir hüviyet kazanmasıdır.
Elimizden geldiği kadar ülkemizin ve insanımızın bu boyutlarda kamplara ayrılmadan, bu sun’i ayrışmayı bir an evvel defetmek olması hususunda gayret gösterdik mi? İşte bunu sorgulamamız gerek. Evet maalesef gösteremedik.
O halde ne yapmalı, ne etmeli de bu nefret ve kin taşıyan beyinlerden bu kirli senaryo etkilerini, beyin travmalarını tedavi edelim.. Hemen ilk akla gelen ülkemizdeki bütün aidiyet ve kakafonik “demokratik ve masum” istekler başlığı altında seslendirilen her şeye; hikâyelere kulaklarımızı tıkayarak “hadi bakalım nerede kalmıştık, biz bin yıldır kardeşiz” diyerek ülkemizde kardeş kavgasını körükleyen herkesi yaftalayıp, onları kendi utançları içinde yalnız bırakmalıyız. İlk ve evvelemir bu yapılmalı ve bu sözde de ısrarla durulmalıdır..
Sonrası, zaten dün nasıl idi ise kendiliğinden çözümlenir. Samimiyet ve ihlas ile ecdat bu insanları nasıl bin yıl bir arada yaşattı ise biz torunları da pek ala yapabiliriz. Elzem olan bu insanları önyargı ve ırkçı aidiyet safsatalarından arındırmak, aydınlatmak için çaba göstermek.
*****
Bu hafta sonu güzel işler de gördük, tarihi bir mekânda değerli hemşehrimiz, “şikestelerin efendisi” diye tanımladığım ve tanışmaktan, tanımaktan büyük gurur ve onur duyduğum Fırat Kızıltuğ ağabeyimizin “50. Yıl Sanat ve 75. Yaş Yılında” yanında olmak ve o tarihi mekan içinde şiir, edebiyat, musiki sohbetlerini ehil olanların dil’inden bir mütevazı iklimde üç saat te olsa dinlemek ve dolayısıyla da huzur duymak benim için, beraber olduğum dostlar için unutulmayacak anılarımız arasına girmiştir. Tanburi üstad Nejdet Yaşar bey, mütefekkir Prof. Dr. Hüsrev Hatemi’nin Fırat hocamızla ilgili geçmişe dayalı anıları, hikayeleri dinlenmeye değerdi doğrusu.. Hoş ve hoşnut olduk dostlar.
Orada gerçekten sanat ve sanatçıya aşina bu toprağın, bu kültürün artığı, yüzlerinden asalet okunan güzide dinleyicileri, bediiyat aşinası dostları vardı “sanatçı” mızın..
Fırat ağabeyimizde, gerçekten kadimden bu güne memleketimizin kayıp değerlerinin cem’ini gördük ve yaşadık… o adeta bu yitik değerlerimizin bir nüvesi.. kendisine müteşekkiriz..
Kubbealtı’nda bir avuç Bayburtlu omuzlarımızda sanki apolet takılı “kav-kav” yürüdük… yetmez mi dostlar..
Hoşçakalın, tekrar buluşuncaya kadar sağlığınıza, özellikle de psikolojik sağlığınıza dikkat edin vesselam.