Gıda üretimi yapan işletmelerin 5996 sayılı kanun ile Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığınca denetimi yapılmaktadır. 60 Beygir motor gücü veya on kişiden fazla işçi çalıştıran işyerleri, istihdamı zorunlu teknik personel bulunduracaktır. Küçük işletmeler bundan kurtularak teknik personel çalıştırma zorunluluğu olmadan çalışabilmektedir. Meslek odaları teknik personel bulundurma yönünden Bakanlık ile ilişki içindedir. Daha önce Bakanlıkta kurulan gıda denetim komisyonlarına meslek odaları üye vermekte iken, 5996 sayılı kanunla bu komisyonlar kaldırılmıştır.

Şu an Türkiye de 56 adet gıda mühendisliği fakültesi var. Yıllık 3500 adet gıda mühendisi bu okullardan mezun olmakta, dolayısı ile piyasada gıda mühendisi enflasyonu bulunmaktadır. İhtiyacın üzerindeki teknik eleman, serbest piyasa şartlarında iş bulmakta zorlanıyor.
Gıda mühendisi yeni işe girdiği et kombinasında, kesilen etleri buzhaneye taşımak için görevlendiriliyor. İşçinin yapması gereken görevi, teknik sorumlu kişiye yaptırıyorlar. Uygunsuz çalışma şartı getirilen gıda mühendisleri işinden ayrılmak zorunda bırakılıyor. Gıda mühendisi enflasyonu olan ülkemizde, iş bulma derdinde olan gıda mühendisinin çalışma şartlarına itirazı halinde işine son verilerek başkası işe alınıyor.

Gelişmiş ülkelerde hastalıklara karşı, önleyici sağlık tedbirleri ile mücadele edilmektedir. Dolayısı ile bizim ülkemize göre; sağlığa daha az para harcamaktadırlar. Önleyici sağlık tedbirlerinin başında da gıda denetimi gelmektedir. Ülkemizde ise gerekli gıda kontrolü yapılmadığı için; hazır gıdaları tüketiyor, rastgele besleniyoruz.  Denetimsiz olarak üretilip tükettiğimiz gıda ürünleri, başta kanser olmak üzere birçok hastalığın nedeni olmaktadır. Şeker tüketimimiz artmasıyla birlikte diyabet hastalığı artmakta, obozite sayısı çoğalmaktadır.
Et tavukçuluğunda yeni doğan civcivlere ilaç enjekte edilerek, kemiklerinin irileşmesi önlendiği, piliçlerin yerinden hareket etmesi önlenerek, lop et haline dönüştürüldüğünü gazete haberlerinde okuyoruz. Bu durum ise tavukların genetik yapısını değiştirmekte, tüketicide genetiği değiştirilmiş tavuk eti yemektedir.

Etrafımıza baktığımızda, her ailede kalıcı hastalıklar taşıyan insanlar da artış görmekteyiz. Amerikanın nüfusu bizim üç katımız olmasına rağmen, Obezite (aşırı kilo alma) hastalığında Amerika ile yarışıyoruz. Ülkemizde gıda denetimi yok denecek kadar az. GIDA MÜHENDİSLERİ, VETERİNERLER, ZİRAAT MÜHENDİSLERİ işsiz gezerken, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının yeterince gıda denetimi yapacak elemanı bulunmamaktadır.

İlgili Bakanlığımız gıda denetimlerinde çok sayıda bal ile et ve et ürünlerinde sağlığa zararlı gıda üretenlerin ve para cezası alanların sayısını ve isim listesini yayınlamaktadır.

Toplumumuz kendi sağlıklarını tehlikeye atan, her gün TV'lere reklam veren firmaların ürünlerini almamak ve kendi sağlığını korumak için o gıda teröristlerine karşı önlem almalıdır?

Gelişmiş ülkeler vatandaşlarının sağlığını düşünerek, sıkı bir gıda denetimi uygularken, emperyal devletlerin tesiri ile hareket edilen ülkemizde, vatandaşın sağlığını nasıl korunacak?
Emperyal ülkeler büyük bir gıda tüketicisi olan ülkemizde, yeterince gıda denetiminin olmaması sebebiyle, ellerindeki çoğu sağlığa zararlı gıda maddeleri ile et, süt vs. stoklarını ülkemize ihraç ederek köşeyi dönmektedirler.
Aynı ülkeler kendi vatandaşlarının sağlığı için, ücretsiz gıda tahlili yapan laboratuarları halkının emrine vermektedir. Ülkemizde gıda kontrolünü yapacak mühendislerin odaları bile bu imkânı bulamamaktadır. Sadece yüksek ücretle tahlil yapan, kamuya ait gıda laboratuarları ülkemizde mevcut olup, sivil toplum örgütleri bu işe para ayırıp gerekli gördüğü gıdaları tahlil ettirememektedir.

Ülkemizde gıda terörüne karşı, sivil toplum örgütlerinin kullanacağı ücretsiz  gıda laboratuarları en kısa sürede açılmalıdır.
Mevcut durumda; emperyal ülkeler bize sattıkları gıdaların denetimlerinin yapılamaması sebebi ile ellerini oğuşturmakta ve arkasından hızla hastalanan insanlarımıza; kanser dâhil çok sayıda ilaç satıp servetlerine servet katmaktadır.
İnsanlarımızı hasta eden bu sorumsuzluğa kim dur diyecek?
Bu durumu bilen basın yayın ile sivil toplum örgütleri, başta meslek odaları, neden seslerini çıkarıp gerekli girişimde bulunmuyorlar? Zararlı gıda ürünlerinin tüketimi sebebi ile sağlığı bozulan, tedavi için milyarlarca lira para harcanan halkımıza bunu kim nasıl açıklayacaktır?

Yurt dışına gidip gelen bürokratımız diyor ki-“ Almanya’ya gidip tereyağı ile kahvaltı yaptığımda, tereyağı yediğimin farkına varıyorum.” Bizde ise bazı firmalar tereyağının içine margarin, patates vb. katıyorlar.

Gümrüklerde gıda girişleri sıkı bir kontrole alınmalı, yabancıların ülkelerinden çıkardıkları günü geçmiş ve zararlı gıda ürünleri, bizim ülkemize girmemelidir. İnsanımızı daha fazla dert sahibi yapmayalım. Sık sık gazetelerden okuyoruz” Şu ülke ihraç ettiğimiz gıda ürününde, şu noksanlık bulunduğu için ihraç ürününü iade etti.” Bu ürünler ise çarşıda pazarda “bunlar ihraç ürünü abi” diye satılmaktadır. Başkasının iade ettiğini biz tüketiyoruz.