Şair Zihni Kültür Merkezinde düzenlenen “Türkiye’de Deprem Sorunu. Yapılar Niye Yıkılıyor?” konulu konferansta üniversite öğrencilerine hitap eden Prof. Dr. Ercan, depremlerin Allah’ın bir lütfu olduğunu, depremler neticesinde çok önemli tabiat olaylarının meydana geldiğini belirterek, depremlerden kaynaklanan ölüm ve yıkımlar için bir suçlu aranacaksa bunun insanlar olduğunu kaydetti. Depremde can ve mal kaybının ülkelerin milli gelirleriyle ters orantılı olduğunu, Türkiye içinde de doğudan batıya gidildikçe depremin büyüklüğüne oranla can ve mal kayıplarının azaldığını belirten Ercan “Ülkemiz içerisinde dahi böyle bir gerçek söz konusu. Çünkü Doğu Anadolu’da gelir düzeyi neredeyse günlük bir dolarken Marmara’da yıllık 20-30 bin dolar… Dolayısıyla Batı’daki insan ev yaptırırken jeofizikçi, mimar, mühendis gibi teknik insanlardan profesyonel yardım alabiliyor. Doğu’da ise hala çamurdan yapılan evler bulunuyor. Hititlerden kalan yapı alışkanlığı 4 bin yıl geçmesine rağmen aynen devam ediyor.” dedi.

Anadolu’nun kuzey ve güneyden sıkıştırılarak batıya doğru kaydırıldığını bunun da Türkiye’de etkili depremlerin oluşmasına sebep olduğunu belirten Ercan, Irak ve Adana-Hatay tarafından gelen fay hatlarının Kuzey Anadolu fay hattı ile birleştiği yer olan Bingöl’ün Karlıova ilçesinin deprem açısından talihsiz bir bölge olduğunu ifade etti.

İstanbul’da 2050 yılına kadar bir deprem beklemediğini, muhtemel depremin büyüklüğünün ise 6-6,5 olarak tahmin ettiğini kaydeden Ercan, Marmara Denizindeki fayın daha erken kırılabileceğini ve bunun büyüklüğünün de 7-7,5 olacağını tahmin ettiğini söyledi. Bilimin depremin nerede olacağını belirleyebildiğini hatta zaman aralığını da tahmin edebildiğini vurgulayan Ercan, “Gölcük depreminden önce bu bölgede bir deprem olacağını tahmin etmiştik. Ancak ne yazık ki siyasilere ulaşamadık. Bizim en büyük sıkıntımız bu.” dedi.

Marmara Denizi ve İstanbul’da meydana gelecek depremlerin Türkiye ekonomisini dibe vurduracağını, yaklaşık zararın 250 milyar dolara ulaşacağını belirten Ercan, “Fakat biz hala İstanbul ve Marmara’yı bir cazibe merkezi haline getiriyoruz. Halbuki sanayiyi artık daha güvenli yerlere taşımamız lazım. Aksi takdirde oluşacak depremler Türkiye ekonomisini mahvedecek. Bu açıdan Bayburt çok güvenli bir yerleşim yeri. Sanayicilere buradan çağrı yapıyorum; gelin Bayburt’a tesisler kurun, fabrikalarınızı buraya taşıyın. Bayburt havaalanı için çok uygun. Bayburt’u sadece Trabzon’a bağlantılandırmak da yanlış. Yeni ulaşım güzergahları belirlenerek Bayburt güvenli bir sanayi şehri olabilir.” dedi.

Son olarak inşaat mühendisli öğrencilere nasihat eden Ercan, “İnşaat Mühendisliği doktorluk kadar kutsal bir meslektir. Bunu iyice kavrayın. Bir doktora nasıl ki hayatınızı emanet ediyorsunuz, insanlar da bir mühendise,içinde yaşayacakları binaları yaptırarak canlarını emanet ediyorlar. Onun için sınavlardan 60-70 puan alarak mühendis olunmaz. Yüz üzerinden 95 puan almayan öğrenciyi mühendis olarak mezun etmemek gerek. Birahanelerde içki içip hamburger yiyerek mühendis olamazsınız. Elbette dinlenmek için kendinize vakit ayırın. Ancak mühendisliğin kutsal bir meslek olduğunu, insanların size canlarını emanet ettiğini de aklınızdan çıkarmayın” dedi.

Konferansın ardından öğrencilerin sorularını cevaplayan Ercan, deprem esnasında açığa çıkan enerjinin kullanımıyla ilgili bir soruya, “Her deprem aslında bir nimettir. Bir bölgede deprem oluyorsa mutlaka orada bir ılıca, sıcak su kaynağı vardır. Bunları değerlendirmek gerek. Bunu ben daha önceki bir bakana anlatmıştım. Kendisi de üzerinde çok durdu. Planlarımızı hazırladık, yazılarımızı yazdık. Ama ne yazık ki bakan değişince bizim planlarımız da boşa gitti.” şeklinde cevap verdi.

Konferansın ardından Prof. Dr. Ahmet Ercan’a katılımından dolayı Bayburt Belediye Başkanı Hacı Ali Polat ve Bayburt Üniversitesi Rektör Prof. Dr. Selçuk Coşkun tarafından hediyeler verildi.