Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül ile Kurucu Rektörlük görevimin üç buçuk yıllık süresi içinde, üçüncü kez bir araya geldim. Her seferinde üniversitelerimizle ilgili önemle vurgu yaptığı bir kaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Tabi bunda Sayın Cumhurbaşkanımızın akademik kökenliolmasınınönemli bir payı var. Ama öncesinde, üçüncü toplantımızı yaptığımız 26 Mart 2012 tarihinde özellikle sizlere göndermiş olduğu selam ve sevgilerini iletmek istiyorum.

Öncelikle, üniversitelerin normalleştiğini ve asligörevine döndüğünü belirtti. Hatırlarsanız, çok yakın geçmişte üniversiteler siyasi akımların örgütlendiği, meydanlarda faaliyet gösterdiği, öğrencilerini, idari ve akademik personelini kılık kıyafeti ve düşüncesi nedeniyle cezalandırdığı, resmi ideolojinin bekçiliğini yaptığı, mensup olduğu toplumu küçümseyen, bilim üretemeyen, bilimsel faaliyetleri taklitten öteye geçmeyen ve teknolojik gelişmelere katkı sunamayan, toplumsal sorunlara duyarsız aristokrat kesimin fildişi kuleleriydi.

Cumhurbaşkanımızın üzerinde durduğu bir başka husus da; üniversitelerin bulunduğu illerin ve bölgelerin yaşam (sosyal, ekonomik ve kültürel) koşullarını iyileştirmek ve yükseltmekgibi yan görevinin olmasıydı. Üniversiteler, toplumun ihtiyaçduyduğu alanlarda nitelikli eleman yetiştirme ve bilgi üretmeyanında toplumsal ve endüstriyel sorunlara eğilmeli ve çözüm üretmelidir. Bölgeselkalkınma, ülkeselkalkınmayı tetikler. Bununda motoru şüphesizüniversitelerdir.

Üzerinde durulan bir başka konu da, üniversitelerin yerelleşmeye asla izin vermemesi oldu. Üniversiteler, evrensel değerlerdir. Bulunduğu ilin veya bölgeninadını taşıyabilirler ancak bu onların sadece bulunduğu ile veya bölgeye ait olduğu anlamına gelmez. Yurt içinden ve yurt dışındanoluşacaköğrencisi ve personeli ile global bilgi ekonomisine katkı sunmalıdırlar.

Cumhurbaşkanımız son olarak, ülkemizde üniversite sayısının önemli ölçüde arttığını, bu yolla üniversiteye katılım oranının arttırıldığını ve erişilebilirliğinkolaylaştığını ancak mevcut YÖK sistemi ile yüksek öğretimin devam ettirilme şansının olmadığını, yeniden çağdaş ve efektif bir bicimde şekillendirilmesinde YÖK üyeleri ve üniversite rektörlerinin sorumluluğu olduğununda altını çizdi.

Şimdi, bütün bu söylenenler ışığında, bir üçüncü nesil üniversitesi olarak tanıtmaya çalıştığımız üçbuçukyaşındaki Bayburt Üniversitesinin yaptığı faaliyetlere göz atmanızı isterim.