Değerli hemşerilerim, geçen ay öyle şeyler yaşadım ki…
İnananın yazmak hiç içimden gelmiyor…
Dünya yansa hiç umurumda değil…
 
Arap saçına dönen Demokratik açılım…
Nereye varılacağı kestirilemeyen Ergenekon…
Başbakan yardımcısının evinin izlenmesi…
Türkiye’yi dünyada hak ettiği yere oturtmaya çalışan Hükümet politikaları…
Terörist başının kuklası, ajitasyon üssü DPT’nin kapatılması…
Başımızın yeni belası DP’nin açılması…
 
Bayburt’umuzda ihtiyaç olan ancak memlekette mühendis yokmuş gibi eğiminin ayarlanmamasından ötürü bir garip olan yeni Köprü…
Çoruh kenarındaki mezbeleliği kaldırılmasına yönelik Belediyemizin güzel bir hizmeti olan Duvar…
 
Hiçbir şey umurumda değil…
 
İnsanları hayata bağlayan değerler vardır. Bu değerler olmadan insanın var olması düşünülemez. Amaç ortadan kalkınca araçlarında önemi kalmaz.Biz de dedik ki çorbada tuzumuz olsun…
Vay anasına… Senin mi tuzun olacak arkadaş…
—Bizim tuzumuzun neyi var ki…
-Eeeeeee?
-Yav kardeşim sen beceremiyorsun işte… Yanlışların var…
Her şeyi yanlış yapmıyorsun,  amma velakin öyle yanlışlar da yapıyorsun ki berbat ediyorsun işte…yarım hoca insanı dinden, yarım doktor da canından eder…..
—Hayır!
—Ben her şeyi düzgün yaparım… Sen beni eleştiremezsin bile
—Neden?
—Kardeşim sen ne anlarsın ki?
-?
—Sen kimsin ki benim yaptıklarımı anlayasın…
-?
—İyi o zaman buyur… Devam et…
 Biz de yazmaya devam edelim… Anlayan anlar… 
 
 
 
Geçen ayın en güzel haberlerinden biri ise çok eskilerden bir arkadaşımın bana mail göndermesiydi…
1994 de Ankara Büyükşehir Belediyesi Dikmen Vadisi Projesinde kontrol mühendisliği yaparken tanışmıştık. Koordinatör yardımcılığı görevine atandığımda da görüşmeye devam ettik…
Sonra bir şeyler oldu, aramızda sorunlar çıktı ve görüşemedik…
Askerlik görevini Ankara’da yaparken bulmaya çalıştım…
Bir gün, küçük bir büfenin önünde karşılaştık…
Bilmem nedendir konuşamadık… Halen anlayabilmişte değilim…
Yıllar sonra bana mail atmış…
 
Evlenmiş, birde tatlı şirin mi şirin kızı olmuş… Allah bağışlasın…
Eskilerden bir arkadaşın mail atması, onun resmini görmesi, insanın içinde garip duyguların uyanmasına neden oluyor…
Acısıyla, tatlısıyla birçok anı canlanıyor gözünün önünde…
Paylaştığı şeyler geliyor aklına… 
İnan ki seni çok aradım… Ama ulaşamadım sana…
Senin yokluğunu her zaman hissettim beynimin en ücra köşelerinde, kalbimin derinliklerinde…
Sen ilk ve tektin…
Ben de sana hakkımı helal ediyorum…
Eskilerden gelen Dostum benim…
 
Yıllar geçiyor su gibi…
Ve hayat devam ediyor.
Tiyatro sahnesi olan dünya da sıramız geldi ve oynuyoruz oyunumuzu…
Ve…
Ve bir gün bitecek rolümüz… Söyleyecek, konuşacak bir şeyimiz kalmayacak…
Yapacak o kadar şeyimiz, kafamızda kurguladığımız o kadar planımız varken…
Bir gün bitecek her şey… Kalacağız teke tek…
 
Ömer Lütfü Mete’nin Gülüm isimli şiirinde dediği gibi
 
Bu şehir girdap gülüm
Girdapta mehtap gülüm
Feleğin bir suyu var
Su değil kezzap gülüm
Feleğe dayandım gülüm
Öldüm de uyandım gülüm
Öldüm de uyandım
 
Bu şehir serap gülüm
Serapta mihrap gülüm
Feleğin bir topu var
Mermisi kezzap gülüm
Feleğe dayandım gülüm
Öldüm de uyandım gülüm
Öldüm de uyandım
Yezidin harcı zulüm
Yiğidin burcu ölüm
Feleğe dayandım gülüm
Öldüm de uyandım gülüm
Öldüm de uyandım
 
Ölmeden uyananlardan, sözü bir, özü bir, doğruları, her yer ve zamanda, hiçbir şeyden korkmadan söyleyip yazan,
Zulümlere, zalimlere başkaldıranlardan olmayı nasip et Allah’ım.(Âmin)