Hakkını teslim edelim; değişime iştiyak derecesinde açık olduğu halde bıyıklarına yıllar yılı sahip çıktı, çıkıyor. 

Bu yanıyla da, Fehmi Bey'den ayrılıp Orhan Gencebay'a yakınlaşıyor.

Orhan Abi her daim izan, insaf, usare, insaf, hülasa, ölçüyü gözetiyor. 

Ne ki, bu beyefendi bazen muvazeneyi dağıtacak kadar ölçüyü kaçırıyor.

Mesela, “İslam nereye” (17. 07. 2014) başlıklı sevimsiz, saçma sapan bir yazı dercetmişti de vakitlice bu köşecikte tenkit etmiştim.

Malumunuz, Batıda üretilen her “kavramın” gönüllü taşıyıcısı olmak müstağrip aydınların tipik bir alışkanlığıdır. 

Daniel Pipes ve Oliver Roy adlı oryantalistler 11 Eylül saldırılarının ardından “cihadist” (Jihadist) kavramını dolaşıma sürdüklerinde mahut aydınların nasıl “müşteri” olduklarını görmüştük.

Lakin, “İslam nereye” deyimini Türkiye'de bilebildiğim kadarıyla bu beyefendiden başka terennüm eden olmadı.

Müslümanlar veya dindarlar veya “İslamcılar nereye” deseydi, pekala anlaşılır bir şeydi.

Alemlerin rabbi olan Allah,Kitab-ı Mübin'de “dinini” tamamladığını açık seçik belirttiği halde, muhafazakar Müslüman kimliğiyle bilinen bir aydın, nasıl olur da “İslam nereye” başlığını atar?

Böyle yazmıştım. 

Düzletmedi. Daha doğrusu, vakitlice düzeltmedi. Bir yıl bekledi; “İslamcılar nereye” (09. 07. 2015) serlevhalı bir yazı yazdı. 

Demek ki beyefendinin “tarzı” böyleydi.

Mahdumu (M.A.) da kendisi kadar beyefendi, nazik ve son derece saygılı bir çocuktu. 

Bilmem ki, onun da “tarzı” böyle mi?

Bundan 2 yıl mukaddem, Al-Monitor'da, “Turkey's doctrine of pre-emptive authoritarianism” başlıklı yazısında benden, “sıkı bir Erdoğan yanlısı yazar” (a passionately pro-Erdogan writer) şeklinde söz etmiş, Yeni Şafak'ı da Erdoğan yandaşı bir gazete (a strongly pro-Erdogan daily) olarak betimlemişti. 

Fakir de hayret etmiş, (aynı tarihte kendisinin de yazarları arasında olduğu) Star gazetesi artık neyin yandaşıysa, demiştim.

Üzülmüştüm…

Böylesine bir adanmışlıkla FETÖ muhibbi olacağına, keşke Adnan Hoca'ya mürit olmaya devem etseydi diye de hayıflanmıştım!

O dönemde içerde ve dışarda, Erdoğan'ın FETÖ'ye karşı verdiği mücadeleyi itibarsızlaştırmak, akim kılmak için “diktatör” algısı oluşturulmaya çalışılıyordu. Bu çocuk da, “Erdoğan'ın artan otoriterliği” lakırdılarıyla bu zıpçıktı “diktatör” algısına “hizmetçilik” etmeye kendisini öyle adamıştı ki, köşe yazarı olduğu gazeteyi bile “unutuvermişti.”

Şapşal” demiştim de çok alınmıştı. (Hatta onunla birlikte bir yazar da üstüne vazifeymiş gibi acayip alınmış, fakire çemkirmişti.)

Mahdumun, 15 Temmuz'dan sonra, FETÖ'ye verdiği desteğin nasıl bir “şapşallık” olduğunu fehmettiğinden eminim. (Günahı vebali boynuna; ortak bir gazeteci dostumuz, çoktan fehmettiğini söyledi.) Fakat, “tarzı” nedir bilmediğim için nasıl itiraf edeceğini de bilemiyorum. 

Uzun lafın kısası, bu beyefendiye de mahdumuna da hususi bir tepkim, bir alerjim, dahası, sevgisizliğim yok. 

Gelgelelim, bu beyefendi, 17-25 Aralık 2103'ten 15 Temmuz 2016'ya kadar FETÖ'nün yargı ayağının atanmamış sözcüsü gibi davrandığını da bize unutturamaz.

Bir defasında, dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı, dönemin TMK Savcısı (günümüzün FETÖ'cü kaçak savcısı) Muammer Akkaş'ın adliye önünde bildiri okumasının hukuki olmadığını 26 Aralık 2013'te dile getirir getirmez CNN Türk'e canlı telefonla bağlanmış, “Onun ne dediği önemli değil. HSYK Başkanı İbrahim Okur ne diyor, o önemli...” diye kaptırıp gitmişti. 

O kadar kaptırmıştı ki, beklediği o açıklamayı nerdeyse İbrahim Okur'dan evvel bizzat kendisi yapacaktı. Neyse ki, çok geçmeden İbrahim Okur beklediği açıklamayı yapmıştı da rezil rüsva olmaktan kurtarmıştı. 

İbrahim Okur FETÖ'cülükten tutuklu yargılanıyor.

Bu beyefendi, dönemin FETÖ'cü HSYK'sını canhıraş biçimde arkaladığı, malum “yargı darbesini” sonuna kadar desteklediği, Yargıda Birlik Platformuna karşı FETÖ'cü hakim ve savcıların PR'ını yaptığı, o HSYK bildirisini aklamak için kırk dereden su getirdiği yazıları için pişmanlık duymuyor mu?

Ben olsaydım, hele hele eski HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsicive (İbrahim Okur'un tavsiyesi üzerine Ahmet Hamsici tarafından göreve getirildiğini söyleyen) HSYK üyesi Mustafa Kemal Özçelik'in itiraflarından sonra yüzüm kızarır, insan içine çıkamazdım.

Sahi bu beyefendi hiçbir şey olmamış gibi kurulduğu köşeden ahkam kesmeye devam mı edecek?

FETÖ'cü mezkur HSYK üyeleri nasıl seçildiklerini, kimlerin göreve geleceğine nasıl karar verdiklerini, adliye önünde bildiri okuyan FETÖ'cü kaçak savcıyı arkalayan o HSYK bildirisini nasıl bir talimatla yazdıklarını, şeytanın aklına gelmez ayak oyunlarıyla bir gizli tanığı bile nasıl mesleğe kabul ettiklerini, Yargıtay ve Danıştay'a Fetullah'ın sipariş ettiği sayıda üye yerleştirmek için neler yaptıklarını bir bir anlattıktan sonra bu beyefendi, hiç değilse, bir özür de dilemeyecek mi?

Bakınız, bu beyefendi 28 Eylül 2014'te neler yazmıştı: “Karalama kampanyasının HSYK'daki baş hedefleri 1. Daire Başkanı İbrahim Okur 2. Daire Başkanı Nesibe Özer 3. Daire Başkanı Ahmet Hamsici / Nice zamandır 'paralel, kripto, haşhaşi' diye saldırıya uğruyorlar. Bunların hiçbirinin cemaatçi olması mümkün değildir. Ne hayat tarzları ne kişilikleri buna müsaittir. / İbrahim Okur da 'kripto(!)' imiş.(…) Bir de 'solcu fakat kripto paralel' diye bir kategori varmış!..” 

İmdi, ziyadesiyle sıralayalım: 1) İbrahim Okur FETÖ'den tutuklu yargılanıyor şimdi. 2) Nesibe Özer FETÖ'den tutuklu yargılanıyor. Bir ara Bakırköy Cezaevi'nde açlık grevine başlamıştı, sonra ne oldu bilmiyorum. 3) Ahmet Hamsici FETÖ itirafçısı oldu. 4) Ahmet Hamsici söz konusu itirafında, “Cemaat mensuplarının kendilerini milliyetçi, ülkücü veya sosyal demokrat olarak tanıtarak tedbir aldıklarını” dermeyan etti. (Gördünüz mü kategoriyi beyefendi?) 5)Ahmet Hamsici, İbrahim Okur hakkında, “Cemaat mensubuydu (…) Konuşmalarında cemaat mensubu olmadığını dile getiriyordu…” dedi. (Peki beyefendi, o tırnak içindeki ünlemi ne yapacaksınız şimdi?) 

Demek ki bazen birbirlerine karşı da “tedbir” alıyorlardı. 

Acaba diyorum, İbrahim Okur, hemşehrisi ve mahdumunun nikah şahidi olduğu bu beyefendiye karşı da, bir “tedbir” almış mıydı? 

Almamışsa bu beyefendinin işi zor! 

Yanlış anlaşılmasın… 

Bu beyefendi “haşhaşidir” veya Fetullahçıdır, demiyorum. Yazılarıyla ve konuşmalarıyla FETÖ'ye sonuna kadar yardım ve yataklık etmiştir, diyorum.

İyi de, Ali Bulaç daha fazlasını yapmadı. 

Niye içerde?

Hürriyet'te köşesi olmadığı veya Aydın Doğan'ın işlerini takip etmediği için mi?