Türkiye 27 Mayısı, 12 Mart muhtırasını, 12 Eylül’ü, 28 Şubat olaylarını yaşadı. Bu olaylardan sonra hapishanelere doldurulan binlerce insanı, bunlara yapılan sayısız işkenceleri unutmadı.
12 Eylül sonrası Mamak ceza evine konularak altı yıl boyu hapis yatan,  işkenceleri yaşayan çilekeş bir insanımız, şunları anlattı:
“Bize her gün sistematik olarak işkence ettiler. Günlük en az 40 cop yiyorduk. Filistin askıları, elektrik şokları, kafes olayı vb. işkenceler.
İşkence sırasında diyorlardı ki-” Bizi Türkeş azmettirdi diye ifade verin yeter. Bizde sizi hemen serbest bırakalım.” Bir arkadaşımız dahi, bütün işkencelere rağmen böyle bir ifade vermedi.
Dayak yiyip koğuşa gelen arkadaşlarımızın, acıdan inlemesi ses çıkarması yasaktı. Koğuştan inleme sesi duyarlarsa; ses çıkaran arkadaşı koğuşun önüne çıkararak, ortalarına alıp copla dövüyorlardı. Bizde gelen arkadaşımızın sesi duyulmasın diye üzerine battaniye örtüyorduk.
Yemek için sıraya giriyorduk. Sırada beklerken, yanımızdan geçen gardiyanlar bizi coplayarak yürüyorlardı. Yemek alma sıramız gelince “ Ahmet Güneş Ankara. 3. Koğuş, 5. Ranza yemek almaya hazırdır komutanım. Karşıdan bağırıyorlar” Ne dedin duymadım lan.”  Bizim adımız lan, onların adı komutan. Böyle birkaç kez tekmilden sonra hakaret duyarak, yemeği alabiliyorduk. Yemeklerin içinden genellikle taş çıkardı.
Zorunlu banyo ihtiyacını, kışın bile dışarıda soğuk su ile yapıyorduk. Amaçları, hastalanıp ölmemizdi. 
Hapishaneye gönderilen askerler, birliklerinden özel olarak seçilmiş, sadist yapılı insanlardı. Bunlar özel olarak işkence yapma eğitiminden geçirilmiş, bizim bu vatanın düşmanı olduğumuz şeklinde şartlandırılmışlardı. Bazı askerler bizi coplamak istemediğinde, başındaki komutan onu copla dövüyordu.
İşkenceden ölen, askıda beli kırılan, sakat kalan arkadaşlarımız oldu. İşkence görmenin sağcısı solcusu olmadı. Herkes aynı muameleye tabi tutuldu. 
İranlı bir Azeri de bizim koğuşa atıldı. Ona 30 adet marşı yarına kadar ezberleyeceksin demişler. Adam gece gözünü kırpmadı, az ışıklı lambanın altında sabaha kadar marşları ezberledi. Sabahleyin koşar adım ile cop yiyerek toplanma alanına geldik. Bu Azeri’yi çağırdılar. Koşarak gardiyanların karşısına gitti. Şu marşı oku diyorlar,  söyledikleri bütün marşları okuyunca-“ Aferin böyle adam ol.” dediler. Bunun üzerine Azeri” Vallah komutan, siz İran’da benim elime düşerseniz, size bir gecede Kuranı ezberlettiririm.” Dedi.
Konuşurken gardiyanların yüzüne bakmak yasaktı. Göz göze gelirsek copu yiyorduk. Devamlı havaya bakmamız isteniyordu.
Darbe mantığı bu işte. Balyoz harekâtı gerçekleşseydi, yapılacak olanda bunlardı. Konuşmalar kayıtlara geçmiş, toplantılar yapılmış, planlar hazır ama Allah onlara bu fırsatı vermemiş. 
Bu millet, askeri darbeleri tüm acılarıyla yaşamıştır. 
Bu millet, askerin yıllardırı siyaset üzerine koyduğu ipoteği, demokrasi ve hukuk devletini nasıl ikinci sınıflığa mahkûm ettiğini bilen bir millettir.
Bu ülke askerin yıllardır, devletin üstünde devlet, eli silahlı siyasal parti gibi davrandığına acı örnekleriyle şahit olmuş bir ülkedir.
Türkiye, askerin kendini yıllar yılı hukukun üstünde görerek, demokrasiye aykırı şekilde kendi hukukunu yaratmış olduğu bir ülkedir.
Asker bu ülkede kendini hep”‘ayrıcalıklı, kendini her zaman kurtarıcı gibi gördü.
Ayrıcalıklarını, kurtarıcı konumunu abarttıkça abarttı. Halkın oyuyla seçilen sivil iktidarların alanını sürekli daraltıp, onlara talimat verir hale geldi.”
Yaptığı darbelerle kırmızıçizgiler çekip, bunları yasalaştırdı.
Sivil müttefikleriyle birlikte millet İradesi’nin üzerinde,  kendi “Askeri Vesayeti’ni tesis etti.”
Kendisine yakın ve uzak gazetecileri, aydınları, yazarları deklare etti.  
Sermayeyi bile yeşil ve kırmızı diye ikiye ayırdı. Yeşil sermaye olarak kabul ettiklerinden, alış veriş yapılmamasını istedi. Toplumu kamplara ayırmaya çalıştılar. Yönetim kurulu üyesi oldukları bankalar, ülkemizin milyarlarca lira parasını hortumladılar. 
Cumhuriyet mitingleri ile bayrağımızı kendilerine mal edip, İstiklal Marşının yerine 10. Yıl marşını ön plana çıkarttılar.
Artık yeni bir sayfa açılıyor. Özellikle Balyoz ve Ergenekon davalarının ordu bünyesindeki sonuçları, Yaş’ta yapılan tasfiyeler, bu gelenek ve ordu anlayışının açık biçimde cezalanması, yeni bir safhayı işaret etmektedir.
Balyoz davası; “ 24 muvazzaf generali, çok kısa bir süre önce emekliye sevk edilmiş 40 generali, 2002 sonrası Genelkurmay 2. Başkanlığı, kuvvet ve ordu komutanlığı yapmış 6 simge ismi” değişim sürecine kalkışma suçundan mahkûm ederek, bir döneme simgesel olarak son vermiştir.
Yargıtay safhasında yapılacak düzeltmeler ne olursa olsun,  milletimizin açıkça farkına vardığı balyoz ve Ergenekon türü siyasi mahkûmiyet hali; hiçbir zaman ortadan kalkmayacaktır.